Araf Koruluğu'nun Cenneti: Kutsal Bahçeler
1 sayfadaki 1 sayfası
Araf Koruluğu'nun Cenneti: Kutsal Bahçeler
3 Eylül 471
Gün, büyük gündü.
İki aşık yüreğin buluşacağı bir yer için en mükemmel seçimdi dünyada, Kutsal Bahçeler. Mükemmel açmış çiçekler, köklü ve yaşlanmış fakat mağrur ağaçları, küçük çeşme ve dereleriyle, gerçekten de "kutsal" bir mekandı burası.
Artık yavaş yavaş sonbaharın etkisiyle sarı ve kırmızıya boyanmış yapraklar, kesme kilit taşlarını süslemek istercesine gökten dökülüyordu. Renkli ve solgun çiçekler havada salına salına düşüyor, kalan son kokularının rahiyası havayı sarıyordu.
"Buradaki hava tam anlamıyla pembe..." diye düşündü Karlheinz.
Mathilda'sına, Karlheinz'ının güneşine burasını buluşma yeri olarak vermişti. Yüreği hızla çarpıyordu, heyecanını yayıyordu bütün bedenine. Utançla kaslı bacaklarının titremeye başladığını fark etti. Bir kadın bir erkeği ne hallere düşürebiliyordu böyle!
O muydu acaba? Evet, gelen oydu. Ta uzaktan seçmişti onu Karlheinz, saçlarının iki yana savruluşundan, adımlarının biçiminden... Gelen kesinlikle Mathilda'ydı.
Ellerini kaldırıp onu görmesini sağlamamak için kendini zor tuttu. Heyecanını yüreğine hapsetti, ağırbaşlı olmalıydı.
Fakat Mathilda'da bahçeye girdiği ilk anda Karlheinz'ı görmüştü. Neredeyse koşarcasına adımlarla gelmişti Karlheinz'ın yanına. Kiraz dudaklar aralandı, evrenin en müzikli sesini ortaya çıkardı:
"Merhaba, Karl."
Saatlerce konuştular, sohbet ettiler. Bu kadar konuyu neyin açabileceğini Karlheinz bile merak etti, zira bir köylü kız ve bir savaşçı. Bu kadar uzun süre ve sıkılmadan konuşmaları mucize gibiydi. Saatler dakikalar, dakikalar saniyeler gibi de olsa geçtiler bir bir, ve güneş etkisini kaybederek ufuktan düştü...
Mathilda tekrar konuştu: "Gitmeliyim, Karl. Babam eve varmadan ben varmalıyım. Seninle konuşmak çok güzeldi..."
"Tekrar ne zaman konuşabiliriz, güzel kadın?" Mathilda'nın yanakları kızardı... Elmalar gibi kızardı, korlar gibi kızardı... Bir insan bu kadar tatlı olamazdı, bir tanrıçanın yanında duruyordu...
"Haftaya. Haftaya burda." dedi ve bir şey söyleyecek gibi ağzını açtı, fakat arkasını dönüp koşarak uzaklaştı.
Karlheinz ise kalbinden yayılan bütün sıcaklıkla tahta bir oturağa çöktü kaldı, gözleri yıldızları izlerken görüşünün pembeliğiyle uyku onu kollarına aldı, bulutların arasında rahat, Mathilda'nın hayaliyle bir uyku...
Gün, büyük gündü.
İki aşık yüreğin buluşacağı bir yer için en mükemmel seçimdi dünyada, Kutsal Bahçeler. Mükemmel açmış çiçekler, köklü ve yaşlanmış fakat mağrur ağaçları, küçük çeşme ve dereleriyle, gerçekten de "kutsal" bir mekandı burası.
Artık yavaş yavaş sonbaharın etkisiyle sarı ve kırmızıya boyanmış yapraklar, kesme kilit taşlarını süslemek istercesine gökten dökülüyordu. Renkli ve solgun çiçekler havada salına salına düşüyor, kalan son kokularının rahiyası havayı sarıyordu.
"Buradaki hava tam anlamıyla pembe..." diye düşündü Karlheinz.
Mathilda'sına, Karlheinz'ının güneşine burasını buluşma yeri olarak vermişti. Yüreği hızla çarpıyordu, heyecanını yayıyordu bütün bedenine. Utançla kaslı bacaklarının titremeye başladığını fark etti. Bir kadın bir erkeği ne hallere düşürebiliyordu böyle!
O muydu acaba? Evet, gelen oydu. Ta uzaktan seçmişti onu Karlheinz, saçlarının iki yana savruluşundan, adımlarının biçiminden... Gelen kesinlikle Mathilda'ydı.
Ellerini kaldırıp onu görmesini sağlamamak için kendini zor tuttu. Heyecanını yüreğine hapsetti, ağırbaşlı olmalıydı.
Fakat Mathilda'da bahçeye girdiği ilk anda Karlheinz'ı görmüştü. Neredeyse koşarcasına adımlarla gelmişti Karlheinz'ın yanına. Kiraz dudaklar aralandı, evrenin en müzikli sesini ortaya çıkardı:
"Merhaba, Karl."
Saatlerce konuştular, sohbet ettiler. Bu kadar konuyu neyin açabileceğini Karlheinz bile merak etti, zira bir köylü kız ve bir savaşçı. Bu kadar uzun süre ve sıkılmadan konuşmaları mucize gibiydi. Saatler dakikalar, dakikalar saniyeler gibi de olsa geçtiler bir bir, ve güneş etkisini kaybederek ufuktan düştü...
Mathilda tekrar konuştu: "Gitmeliyim, Karl. Babam eve varmadan ben varmalıyım. Seninle konuşmak çok güzeldi..."
"Tekrar ne zaman konuşabiliriz, güzel kadın?" Mathilda'nın yanakları kızardı... Elmalar gibi kızardı, korlar gibi kızardı... Bir insan bu kadar tatlı olamazdı, bir tanrıçanın yanında duruyordu...
"Haftaya. Haftaya burda." dedi ve bir şey söyleyecek gibi ağzını açtı, fakat arkasını dönüp koşarak uzaklaştı.
Karlheinz ise kalbinden yayılan bütün sıcaklıkla tahta bir oturağa çöktü kaldı, gözleri yıldızları izlerken görüşünün pembeliğiyle uyku onu kollarına aldı, bulutların arasında rahat, Mathilda'nın hayaliyle bir uyku...
Similar topics
» Kutsal Bir Ziyaret
» Kutsal Bahçelerde İki Solgun Yürek
» Cennet ve Cehennem'i Bağlayan Köprü ve Çevresi: Araf Korusu
» Araf Koruluğunda Biri Kelt, Diğeri Burgund İki Prens
» Kutsal Bahçelerde İki Solgun Yürek
» Cennet ve Cehennem'i Bağlayan Köprü ve Çevresi: Araf Korusu
» Araf Koruluğunda Biri Kelt, Diğeri Burgund İki Prens
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz