Kutsal Bahçelerde İki Solgun Yürek
1 sayfadaki 1 sayfası
Kutsal Bahçelerde İki Solgun Yürek
24 Eylül 471
Yine kutsal bahçeler... İki aşık yürek yine burada buluşacaktı.
Hüznün kara bulutları toplanıyordu tepesinde Bahçe'lerin, güzelliğine gem vuruyordu bu muhteşem mekanın. Güneşin ışıkları ulaşmaya çalışıyordu her zamanki gibi dünyaya ancak, karanlık bulutlar bu köşesinde dünyanın daha güçlüydü.
Savaş yaklaşıyordu.
Karlheinz düşündü, solup gidecek yüzlerce çiçek gibi genç hayatı... Ağlayacak anaları düşündü, saçları yolunmuş halde, ağlayan sevgilileri... Bunca anının yok oluşunu, dünyadan bir hayatın daha sıcaklığının gidişini...
Kendi hayatını.
Ölümle iç içe yaşamıştı bunca zaman... Bunca kan görmüştü, Adem'in çocuklarının ne kadar acımasız olabileceğini... Ölüm ona sıradan geliyordu, kendi ölümünü hariç tutarsak.
Yaşamayı seviyordu Karlheinz.
Sabah güneşin selamını kabul etmeyi, sıcak ekmeğin tadını... Bütün çiçekleri, hepsini, teker teker seviyordu. Küçük ırmakları, tanrının çocuklarına verdiği tüm hediyeleri... Ve tanrının Karlheinz'a bizzat verdiği hediyeyi, varlıkların içerisinde en güzelini... Mathilda'sını seviyordu Karlheinz...
Bu sabah, onunla bir kere daha buluşacaklardı. Bir çeşit ön-veda. Savaş planları hazırdı, karar verilmişti... Belki bir kaç küçük değişiklik, o kadar. Kan dökülecekti. Burgund kanı... Ne kadar iyi savaşırsanız savaşın, asla hayatta kalma garantiniz yoktur, bir sıcak savaşta. İşte Karlheinz yıllardır bunu iyice öğrendiği için bugün, Mathilda'sını buraya çağırmıştı.
Ak taştan yollarda yürürken, aklından geçenleri bir türlü başından atamıyordu. Bu hüzünlü atmosferi... Sonunda en sevdiği oturağı buldu, Axel'in meşeden yaptığı. Kim bilir kara ormanların ne köşesinden gelmişti bu tahta, Axel'in özverisi ve sanatıyla can bulmuştu. Axel ruhunu işlemişti oraya, satır satır, gönlünü dökmüştü...
Karlheinz, kara ormanları seviyordu.Oturağa oturup, Mathilda'yı beklemeye başladı.
Çok sürmedi gelmesi Mathilda'nın. Yine çok uzaktan tanıdı onu, salkım söğüt gibi sallanan kahverengi saçlardan, incecik adımlardan... Tek bir şey eksikti onunla ilgili. Gözleri parlamıyordu, eskiden olduğu gibi.
Tek kelime etmediler, Mathilda geldi ve Karlheinz'ın yanına oturdu. Sayamadığı bir süre kadar öylece oturdular. Sonunda aydan kopup gelmiş gibi, Venüs'ü kıskandıran güzellikteki yüz, Karlheinz'a döndü, en sağlıklı çileklerden bile kırmızı ve tatlı dudaklar aralanarak, dünyada duyulabilecek en güzel sesin dışarı çıkmasına izin verdiler...
"Gideceksin değil mi?"
Karlheinz yanıt veremiyordu. Evet, gidecekti. Yüzünü yere çevirdi. Mathilda ise devam etti...
"Zafer için gidiyorsun, zafer için kan dökmeye gidiyorsun... Burgundlar için gidiyorsun... Peki ya kara ölüm, sevgililerin düşmanı ölüm, seni alırsa benden? Lovosice'in zalim toprakları, içerse senin kanını?"
Karlheinz'ın yine yanıtı yoktu. Tekrar şaştı, insan ırkının dişisine... Onların büyülerine... Bu kadar güçlü bir vücut, bu kadar ihtişam... Boşaydı işte. Boğazı düğümlenmişti. Mathilda ise dopduluydu:
"Ölümle, çelikle gidiyorsun... Ya ben... Benim zavallı ruhum? Beni yalnız mı bırakacaksın?"
Sorular tükenmiyordu... Karlheinz'ın kafasına binlerce arı sıkıştırılmış gibiydi, hepsi aynı anda vızıldıyorlar, sokuyorlardı… Dayanamayarak başını ellerinin arasına alıp, dizlerine gömdü. Bu sefer hevesli ve umutlu bir sesle konuştu Mathilda:
“Gitme, Karl. Benimle kal. Baban gitsin kanlı Lovosice’e, sen burada, Burgonya’da…”
Karlheinz sözünü keserek ayağa kalktı. Ağlamamalıydı ancak, acı çeken ruhunun nişanesi olarak dökülen küçük yaşları Mathilda’nın, onun ruhuna sonsuz bir işkenceydi. Elinden geldiğince sesini titretmeden konuştu:
“Gitmeliyim. Orada bana ihtiyaçları var. En az senin kadar.”
Zaten az az ağlamaya başlayan Mathilda iyice döküldü, hüngür hüngür ağlamaya başladı. Karlheinz ise onun yanına oturdu, kolunu ona sardı. Mathilda başını Karlheinz’ın göğsüne yasladı, öylece ağlamaya devam etti. Orada ne kadar durduklarını bilemedi Karlheinz, fakat Mathilda bir süre sonra aynı Karlheinz gibi ayağa birden kalkarak hala ağlayan sesiyle konuştu:
“Sen! Karlheinz Leonhard! Dönünce eşim olacaksın? Kabul ediyor musun?”
Bu da neydi böyle? Bir evlenme teklifi? Mathilda sabırsızdı:
“Cevaplasana adam! Kabul ediyor musun?”
Karlheinz şaşkınlığını bir kenara bırakarak ayağa kalktı, Mathilda’ya sarıldı ve, elinden geldiğince rahatlatıcı sözcükleri seçti:
“Tabii ki, Mathilda. Tabii ki eşin olacağım. Sen de benimki. Birlikte yaşlanacağız, birlikte yaptığımız evde, ve nesiller yetiştireceğiz. Senin ve benim nesillerim.”
Gözyaşlarını zor tutan gökyüzü bile ağlamaya başladı, Karlheinz, Mathilda… İkisi de ağlıyordu, yağan yağmur vücutlarına dökülen soğuğun ta kendisi gibiydi. İki genç buruk bir mutlulukla birbirlerini sarmaya devam ettiler, sonrasında ne olduğunu bile anlayamadan iki aşığın dudakları buluştu…
Sevgilerinin sıcaklığıyla ısınan balmumunu erittiler oracıkta, aşklarının üzerine döktüler ve kalplerinin mührünü bastılar oraya. Sonsuza dek birbirlerinin olacaklardı….
-RP SONU-
Yine kutsal bahçeler... İki aşık yürek yine burada buluşacaktı.
Hüznün kara bulutları toplanıyordu tepesinde Bahçe'lerin, güzelliğine gem vuruyordu bu muhteşem mekanın. Güneşin ışıkları ulaşmaya çalışıyordu her zamanki gibi dünyaya ancak, karanlık bulutlar bu köşesinde dünyanın daha güçlüydü.
Savaş yaklaşıyordu.
Karlheinz düşündü, solup gidecek yüzlerce çiçek gibi genç hayatı... Ağlayacak anaları düşündü, saçları yolunmuş halde, ağlayan sevgilileri... Bunca anının yok oluşunu, dünyadan bir hayatın daha sıcaklığının gidişini...
Kendi hayatını.
Ölümle iç içe yaşamıştı bunca zaman... Bunca kan görmüştü, Adem'in çocuklarının ne kadar acımasız olabileceğini... Ölüm ona sıradan geliyordu, kendi ölümünü hariç tutarsak.
Yaşamayı seviyordu Karlheinz.
Sabah güneşin selamını kabul etmeyi, sıcak ekmeğin tadını... Bütün çiçekleri, hepsini, teker teker seviyordu. Küçük ırmakları, tanrının çocuklarına verdiği tüm hediyeleri... Ve tanrının Karlheinz'a bizzat verdiği hediyeyi, varlıkların içerisinde en güzelini... Mathilda'sını seviyordu Karlheinz...
Bu sabah, onunla bir kere daha buluşacaklardı. Bir çeşit ön-veda. Savaş planları hazırdı, karar verilmişti... Belki bir kaç küçük değişiklik, o kadar. Kan dökülecekti. Burgund kanı... Ne kadar iyi savaşırsanız savaşın, asla hayatta kalma garantiniz yoktur, bir sıcak savaşta. İşte Karlheinz yıllardır bunu iyice öğrendiği için bugün, Mathilda'sını buraya çağırmıştı.
Ak taştan yollarda yürürken, aklından geçenleri bir türlü başından atamıyordu. Bu hüzünlü atmosferi... Sonunda en sevdiği oturağı buldu, Axel'in meşeden yaptığı. Kim bilir kara ormanların ne köşesinden gelmişti bu tahta, Axel'in özverisi ve sanatıyla can bulmuştu. Axel ruhunu işlemişti oraya, satır satır, gönlünü dökmüştü...
Karlheinz, kara ormanları seviyordu.Oturağa oturup, Mathilda'yı beklemeye başladı.
Çok sürmedi gelmesi Mathilda'nın. Yine çok uzaktan tanıdı onu, salkım söğüt gibi sallanan kahverengi saçlardan, incecik adımlardan... Tek bir şey eksikti onunla ilgili. Gözleri parlamıyordu, eskiden olduğu gibi.
Tek kelime etmediler, Mathilda geldi ve Karlheinz'ın yanına oturdu. Sayamadığı bir süre kadar öylece oturdular. Sonunda aydan kopup gelmiş gibi, Venüs'ü kıskandıran güzellikteki yüz, Karlheinz'a döndü, en sağlıklı çileklerden bile kırmızı ve tatlı dudaklar aralanarak, dünyada duyulabilecek en güzel sesin dışarı çıkmasına izin verdiler...
"Gideceksin değil mi?"
Karlheinz yanıt veremiyordu. Evet, gidecekti. Yüzünü yere çevirdi. Mathilda ise devam etti...
"Zafer için gidiyorsun, zafer için kan dökmeye gidiyorsun... Burgundlar için gidiyorsun... Peki ya kara ölüm, sevgililerin düşmanı ölüm, seni alırsa benden? Lovosice'in zalim toprakları, içerse senin kanını?"
Karlheinz'ın yine yanıtı yoktu. Tekrar şaştı, insan ırkının dişisine... Onların büyülerine... Bu kadar güçlü bir vücut, bu kadar ihtişam... Boşaydı işte. Boğazı düğümlenmişti. Mathilda ise dopduluydu:
"Ölümle, çelikle gidiyorsun... Ya ben... Benim zavallı ruhum? Beni yalnız mı bırakacaksın?"
Sorular tükenmiyordu... Karlheinz'ın kafasına binlerce arı sıkıştırılmış gibiydi, hepsi aynı anda vızıldıyorlar, sokuyorlardı… Dayanamayarak başını ellerinin arasına alıp, dizlerine gömdü. Bu sefer hevesli ve umutlu bir sesle konuştu Mathilda:
“Gitme, Karl. Benimle kal. Baban gitsin kanlı Lovosice’e, sen burada, Burgonya’da…”
Karlheinz sözünü keserek ayağa kalktı. Ağlamamalıydı ancak, acı çeken ruhunun nişanesi olarak dökülen küçük yaşları Mathilda’nın, onun ruhuna sonsuz bir işkenceydi. Elinden geldiğince sesini titretmeden konuştu:
“Gitmeliyim. Orada bana ihtiyaçları var. En az senin kadar.”
Zaten az az ağlamaya başlayan Mathilda iyice döküldü, hüngür hüngür ağlamaya başladı. Karlheinz ise onun yanına oturdu, kolunu ona sardı. Mathilda başını Karlheinz’ın göğsüne yasladı, öylece ağlamaya devam etti. Orada ne kadar durduklarını bilemedi Karlheinz, fakat Mathilda bir süre sonra aynı Karlheinz gibi ayağa birden kalkarak hala ağlayan sesiyle konuştu:
“Sen! Karlheinz Leonhard! Dönünce eşim olacaksın? Kabul ediyor musun?”
Bu da neydi böyle? Bir evlenme teklifi? Mathilda sabırsızdı:
“Cevaplasana adam! Kabul ediyor musun?”
Karlheinz şaşkınlığını bir kenara bırakarak ayağa kalktı, Mathilda’ya sarıldı ve, elinden geldiğince rahatlatıcı sözcükleri seçti:
“Tabii ki, Mathilda. Tabii ki eşin olacağım. Sen de benimki. Birlikte yaşlanacağız, birlikte yaptığımız evde, ve nesiller yetiştireceğiz. Senin ve benim nesillerim.”
Gözyaşlarını zor tutan gökyüzü bile ağlamaya başladı, Karlheinz, Mathilda… İkisi de ağlıyordu, yağan yağmur vücutlarına dökülen soğuğun ta kendisi gibiydi. İki genç buruk bir mutlulukla birbirlerini sarmaya devam ettiler, sonrasında ne olduğunu bile anlayamadan iki aşığın dudakları buluştu…
Sevgilerinin sıcaklığıyla ısınan balmumunu erittiler oracıkta, aşklarının üzerine döktüler ve kalplerinin mührünü bastılar oraya. Sonsuza dek birbirlerinin olacaklardı….
-RP SONU-
Similar topics
» Kutsal Bir Ziyaret
» Talim Meydanındaki Yüzlerce Yürek, Tek Bir Amaca Attı O Gün Boyunca
» Araf Koruluğu'nun Cenneti: Kutsal Bahçeler
» Talim Meydanındaki Yüzlerce Yürek, Tek Bir Amaca Attı O Gün Boyunca
» Araf Koruluğu'nun Cenneti: Kutsal Bahçeler
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz