Cennet ve Cehennem'i Bağlayan Köprü ve Çevresi: Araf Korusu
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Cennet ve Cehennem'i Bağlayan Köprü ve Çevresi: Araf Korusu
15 Temmuz 471
Araf koruluğu yine aynıydı. Doğan güneş yeşil ipek gibi görünen parlak çaydan yansırken, korunun bir yakasıyla bir diğer yakası iyilik ve kötülüğün savaştığı gibi savaşıyor, sanki metalin çarpışmasından çıkan kıvılcımlar gibi gürlüyordu ve parlıyordu küçük çay.
Burgund'un sözü geçen savaşçıları ve Kral Eric Leonhard Araf Koruluğu'nu ikiye yaran köprüde buluşmuşlardı. Dikilitaşın önüne geçen Kral, önce tüm konseyi takdim etti.
"Hoşgelmişsiniz, soylu savaşçılar, insan aslanları. Bugün burada önemli meseleler ortaya dökülecek, yüreklerinize tercüman olacak dilleriniz. Konumuz savaştır. Üyelerimiz: Savaş Şefi Nikolaus, Savaş Şefi Maximillian, Akın Şefi Randolf, Prens Karlheinz Leonhard, Axel Geceyürüyüşçüsü, Eğitmen Berthold, Demirci Volkard, Küçük Oğlum Prens Theodor..." herkesin gözü boş sandalyeye kaydı. Lanet olsun. Hemen lafı çevirdi Kral:" Leonhard aramıza katılamıyor, umarım yeterli sebepleri vardır." Herkeste ayıplayıcı yüz ifadeleri ve mırıldanmalar meydana geldi. Bu kadar sorumsuzluk fazlaydı ama, neyse... Bunu düşünmenin sırası değildi Karlheinz için. Daha önemli mese...
Onu düşüncelerinden kaldıran Kral'ın genzinden gelen küçük öksürüktü. "Evet, seni dinliyoruz oğlum?"
Karlheinz yerinden kalkarken babası oturdu ve yarım ay şeklinde dizilen altı dolu ve iki boş sandalyeye baktı. Konuşmasına başladı...
"Saygıdeğer babam, savaşçı ustalarım ve arkadaşım. Hanidir bir fikrin kalıntıları kıvranırdı kalbimde. Derdi ki bana, akınlarla olmaz bu iş. Planlı ve düzenli bir baskınla olacak iştir bu. Bunu da ancak bir komutanlar zinciriyle yapabiliriz. Sizleri en yükseklere koymayı planlıyorum. Burgund'lar organize yönetilmeli ki, bir baskında üç tane üstünlüğümüz olsun. Sistemli olmalı ki Burgund askerleri, bir yıldırım hızıyla düşmanımıza vuralım. Yoksa bir meydan savaşında, bizi yenmeleri daha olasıdır.Sizler en yukarıda olacaksınız. Bir baskın planı çizeceğiz. Fakat bunlardan da önce, sistemli eğitim ve sistem eğitimi. Sizler buna alışık olabilirsiniz beyler fakat dışarıda ter döken binler buna hazır değil. Siz bunu onlara öğreteceksiniz ki, kolaya binecek işimiz."
Bütün meclis onu onaylar gibiydi, Axel hariç. Axel bakışlarını yere sermiş, ince kaşlarını çatmıştı. Axel'in bu son günlerdeki halinde bir şeyler vardı. Bunu en kısa zamanda öğrenecekti.
En sonunda konseyin kendi arasında konuşması sona erdi ve mağrur Akın Şefi Randolf sarı saçlarını ve sakallarını sallayarak ayağa kalktı. Yüzü kırk yılı taşıyan çizgilerle buruşmuştu. Sırtında asılı baltası onlarca düşmanın kanını içmişti. Bu sert ve pek sesi de bundan dolayı böyleydi galiba. Konuştu:
"Eh, kulağa mantıklı gelir. Bu dediklerini uygulamak zor değil midir be adam? Tamam, yaparsak başarımız kolaylaşır. Ama bunu yapabilir mi senin aslanlar."
Her zamanki gibi Karlheinz'a güvenmiyordu. Bu onu toy bulmasından kaynaklanıyordu. Karlheinz sözleri karşıladı:
"Evet, saygıdeğer usta Randolf. Ancak nacizane aklım bana der ki; bir işin zor kısmını ne kadar aşarsanız geriye kalan kısım o kadar kolaydır. Biz de o zor kısmın birazını daha aşalım derim şimdiden, şu an aştığımız zorlukların cezası yorgunluk ve zamandır. Ancak savaş meydanındaki zorluklar senin benden kat kat çok gördüğün üzere cansızlıktır. Şu an zor kısmı aştık aştık, gerisi risklidir."
Randolf kibirle konuştu:
"Peh! Daha dünkü çocuk akıl mı öğretiyor! Neyse, sonumuz güzel olsun. Hiç emin değilim ya, neyse..." dedi ve iri gövdesini sandalyesine zar zor sığdırdı. Karlheinz sordu:
"Daha şüphesi olan var mıdır?" diye sordu konseye. Bir süre bütün konsey üyelerinin gözlerine baktı. Axel'inkiler hariç. O hala yere bakıyordu. Bakışlarını asla kaldırmadı. Bu iş ciddiydi, bunu anlamıştı Karlheinz. Bir süre cevap gelmeyince, devam etti.
"Madem öyle, eğitim alanlarına gidip halkımızı artık buna göre eğitelim saygıdeğer baylar. Artık birbirleriyle savaştırmaktan ve koşturmaktan çok onları birlik halinde, sıra halinde koşturun. Ne yaparlarsa birlikte yapsınlar. Birlikte mola versin, birlikte yemek yesinler. Dövüş talimine gelince, bunu artık iyice bir şeyleri birlikte yapmaya alıştıkları zaman yaparız. İlk eğitimleri bunlar olsun. Onlardaki asker ruhundan eminim, amacım onlarda ordu ruhunu oluşturmak. Geldiğiniz için teşekkürlerimi sunarım sizlere. Her ne kadar yetersiz olsalar da..."
Konsey dağıldı. Daha Karlheinz ne olduğunu soramadan Axel koşar adımlarla ayrılmıştı. En sona ise babası kalmıştı. Hafifçe gülen yüzüyle ona kahverengi sakallarının altından seslendi:
"Aferin oğlum, ömrün uzun olsun. Bu milleti eski günlerine döndüresin." Karlheinz'ın içini kaplayan sıcak sevgi dalgası onu konuşturdu:
"Teşekkür ederim baba, çok teşekkür ederim. Ne dersin, halkımızı buna göre eğitmeye gidelim mi artık?" Yüzünde bir gülümseme belirdi. Eric cevapladı:
"Evet oğlum. Evet... Kardeşin nerede senin? Nerede o hergele?" Karlheinz onu korumalıydı.
"Biraz hasta düştü, dün akşam çok fazla bira içmiş, halkın ileri gelenlerine böyle görünmem dedi başka bir şey demedi. İkna edemedim." Evet bu bir yalandı. Fazlasıyla inandırıcı söylenmiş fakat sıradan bir ağız tarafından söylenecek olsa inandırıcılığı sıfırın altında bir yalan....
"Eh, öyle olsun. Onu bulursam o biraları burnundan getiririm ona göre." Küçük ama güçlü bir kahkaha attı.
Güneş etkisini kaybetmeye devam ederken baba ve oğul Araf çayından çiçekli tarafa geçtiler ve yazın etkisiyle çiçek açmış ağaçlar ve küçük bitkilerin arasından geçtiler. Güzel kokulu rahiyalar çevrelerini sardı baba ve oğulun, aynı kanı taşıyan yiğit iki Burgund'un.
"Ne güzel bir dünya." diye düşündü Karlheinz. "Bu dünyayı kanla sulamak aptallık..."
Araf koruluğu yine aynıydı. Doğan güneş yeşil ipek gibi görünen parlak çaydan yansırken, korunun bir yakasıyla bir diğer yakası iyilik ve kötülüğün savaştığı gibi savaşıyor, sanki metalin çarpışmasından çıkan kıvılcımlar gibi gürlüyordu ve parlıyordu küçük çay.
Burgund'un sözü geçen savaşçıları ve Kral Eric Leonhard Araf Koruluğu'nu ikiye yaran köprüde buluşmuşlardı. Dikilitaşın önüne geçen Kral, önce tüm konseyi takdim etti.
"Hoşgelmişsiniz, soylu savaşçılar, insan aslanları. Bugün burada önemli meseleler ortaya dökülecek, yüreklerinize tercüman olacak dilleriniz. Konumuz savaştır. Üyelerimiz: Savaş Şefi Nikolaus, Savaş Şefi Maximillian, Akın Şefi Randolf, Prens Karlheinz Leonhard, Axel Geceyürüyüşçüsü, Eğitmen Berthold, Demirci Volkard, Küçük Oğlum Prens Theodor..." herkesin gözü boş sandalyeye kaydı. Lanet olsun. Hemen lafı çevirdi Kral:" Leonhard aramıza katılamıyor, umarım yeterli sebepleri vardır." Herkeste ayıplayıcı yüz ifadeleri ve mırıldanmalar meydana geldi. Bu kadar sorumsuzluk fazlaydı ama, neyse... Bunu düşünmenin sırası değildi Karlheinz için. Daha önemli mese...
Onu düşüncelerinden kaldıran Kral'ın genzinden gelen küçük öksürüktü. "Evet, seni dinliyoruz oğlum?"
Karlheinz yerinden kalkarken babası oturdu ve yarım ay şeklinde dizilen altı dolu ve iki boş sandalyeye baktı. Konuşmasına başladı...
"Saygıdeğer babam, savaşçı ustalarım ve arkadaşım. Hanidir bir fikrin kalıntıları kıvranırdı kalbimde. Derdi ki bana, akınlarla olmaz bu iş. Planlı ve düzenli bir baskınla olacak iştir bu. Bunu da ancak bir komutanlar zinciriyle yapabiliriz. Sizleri en yükseklere koymayı planlıyorum. Burgund'lar organize yönetilmeli ki, bir baskında üç tane üstünlüğümüz olsun. Sistemli olmalı ki Burgund askerleri, bir yıldırım hızıyla düşmanımıza vuralım. Yoksa bir meydan savaşında, bizi yenmeleri daha olasıdır.Sizler en yukarıda olacaksınız. Bir baskın planı çizeceğiz. Fakat bunlardan da önce, sistemli eğitim ve sistem eğitimi. Sizler buna alışık olabilirsiniz beyler fakat dışarıda ter döken binler buna hazır değil. Siz bunu onlara öğreteceksiniz ki, kolaya binecek işimiz."
Bütün meclis onu onaylar gibiydi, Axel hariç. Axel bakışlarını yere sermiş, ince kaşlarını çatmıştı. Axel'in bu son günlerdeki halinde bir şeyler vardı. Bunu en kısa zamanda öğrenecekti.
En sonunda konseyin kendi arasında konuşması sona erdi ve mağrur Akın Şefi Randolf sarı saçlarını ve sakallarını sallayarak ayağa kalktı. Yüzü kırk yılı taşıyan çizgilerle buruşmuştu. Sırtında asılı baltası onlarca düşmanın kanını içmişti. Bu sert ve pek sesi de bundan dolayı böyleydi galiba. Konuştu:
"Eh, kulağa mantıklı gelir. Bu dediklerini uygulamak zor değil midir be adam? Tamam, yaparsak başarımız kolaylaşır. Ama bunu yapabilir mi senin aslanlar."
Her zamanki gibi Karlheinz'a güvenmiyordu. Bu onu toy bulmasından kaynaklanıyordu. Karlheinz sözleri karşıladı:
"Evet, saygıdeğer usta Randolf. Ancak nacizane aklım bana der ki; bir işin zor kısmını ne kadar aşarsanız geriye kalan kısım o kadar kolaydır. Biz de o zor kısmın birazını daha aşalım derim şimdiden, şu an aştığımız zorlukların cezası yorgunluk ve zamandır. Ancak savaş meydanındaki zorluklar senin benden kat kat çok gördüğün üzere cansızlıktır. Şu an zor kısmı aştık aştık, gerisi risklidir."
Randolf kibirle konuştu:
"Peh! Daha dünkü çocuk akıl mı öğretiyor! Neyse, sonumuz güzel olsun. Hiç emin değilim ya, neyse..." dedi ve iri gövdesini sandalyesine zar zor sığdırdı. Karlheinz sordu:
"Daha şüphesi olan var mıdır?" diye sordu konseye. Bir süre bütün konsey üyelerinin gözlerine baktı. Axel'inkiler hariç. O hala yere bakıyordu. Bakışlarını asla kaldırmadı. Bu iş ciddiydi, bunu anlamıştı Karlheinz. Bir süre cevap gelmeyince, devam etti.
"Madem öyle, eğitim alanlarına gidip halkımızı artık buna göre eğitelim saygıdeğer baylar. Artık birbirleriyle savaştırmaktan ve koşturmaktan çok onları birlik halinde, sıra halinde koşturun. Ne yaparlarsa birlikte yapsınlar. Birlikte mola versin, birlikte yemek yesinler. Dövüş talimine gelince, bunu artık iyice bir şeyleri birlikte yapmaya alıştıkları zaman yaparız. İlk eğitimleri bunlar olsun. Onlardaki asker ruhundan eminim, amacım onlarda ordu ruhunu oluşturmak. Geldiğiniz için teşekkürlerimi sunarım sizlere. Her ne kadar yetersiz olsalar da..."
Konsey dağıldı. Daha Karlheinz ne olduğunu soramadan Axel koşar adımlarla ayrılmıştı. En sona ise babası kalmıştı. Hafifçe gülen yüzüyle ona kahverengi sakallarının altından seslendi:
"Aferin oğlum, ömrün uzun olsun. Bu milleti eski günlerine döndüresin." Karlheinz'ın içini kaplayan sıcak sevgi dalgası onu konuşturdu:
"Teşekkür ederim baba, çok teşekkür ederim. Ne dersin, halkımızı buna göre eğitmeye gidelim mi artık?" Yüzünde bir gülümseme belirdi. Eric cevapladı:
"Evet oğlum. Evet... Kardeşin nerede senin? Nerede o hergele?" Karlheinz onu korumalıydı.
"Biraz hasta düştü, dün akşam çok fazla bira içmiş, halkın ileri gelenlerine böyle görünmem dedi başka bir şey demedi. İkna edemedim." Evet bu bir yalandı. Fazlasıyla inandırıcı söylenmiş fakat sıradan bir ağız tarafından söylenecek olsa inandırıcılığı sıfırın altında bir yalan....
"Eh, öyle olsun. Onu bulursam o biraları burnundan getiririm ona göre." Küçük ama güçlü bir kahkaha attı.
Güneş etkisini kaybetmeye devam ederken baba ve oğul Araf çayından çiçekli tarafa geçtiler ve yazın etkisiyle çiçek açmış ağaçlar ve küçük bitkilerin arasından geçtiler. Güzel kokulu rahiyalar çevrelerini sardı baba ve oğulun, aynı kanı taşıyan yiğit iki Burgund'un.
"Ne güzel bir dünya." diye düşündü Karlheinz. "Bu dünyayı kanla sulamak aptallık..."
Kral Aelric'in Mektubuna Yazılan Cevap
7 Ağustos 471
Araf koruluğu, insana cennet ve cehennemi kanıtlayan en gerçek kanıt, bugün yine Burgund halkının kaderini belirleyecek bir konuşmaya şahit olacaktı. Zira Vandal Kralı Aelric Demirparmak, Burgund'lara açık ittifaklık önermişti. Bugün mecliste Theodor'un sandalyesi yoktu. Kral Eric gergin ortamın sessizliğini gür sesiyle bozarak kurulu takdim etti:
"Hoşgelmişsiniz, savaş yetenekleri ancak eski tanrılarla kıyaslanabilenler, soylu Burgundlar. Bugün, Araf Koruluğu'nda, iyiliğin ve kötülüğün savaşının sembolünde, konumuz Vandallar'ın dostluk ve ittifakıdır. Üyelerimiz: Savaş Şefi Nikolaus, Savaş Şefi Maximillian, Akın Şefi Randolf, Prens Karlheinz Leonhard, Axel Geceyürüyüşçüsü, Demirci Volkard, Eğitmen Berthold. Küçük oğlum Prens Theodor Leonhard toplantıya katılma hakkını kaybetmiştir."
İyi olmuştu. Konuşma devam etti:
"Dün öğle saatlerinin sonlarına doğru, dünyanın en güneyinde olan tek Germen Krallığı olan Vandallardan on ve dört kişilik bir heyet Vicus Markomanni'ye vardı. Amaçlarını ve önerilerini onları karşılayan oğlum Karlheinz'a sundular. Şimdi o da kalkıp, size bunları anlatacak. Söz senin, oğlum." dedi ve Karlheinz kalkınca onun boş kalan yerine oturdu. Karlheinz ise kalkıp dikilitaşın önüne çıktı, ve gelen mektubu aynen okudu.
Kral Eric mektubu okumayı bitirir bitirmez öfkeyle atıldı:
"Mektubu ben dururken sana mı yollamışlar!" Evet, öyleydi. Fakat kolayca yalan söyleyiverdi Karlheinz.
"Hayır babam, bu mektup bana gelmiş çünkü elçilerin söylediğine göre, onların adetleri böyleymiş. İlk mektubu onlar yazdığı için kişi kendinden düşük seviyedeki birine yollarmış." Hiç inandırıcı değildi.
"Öyle olsun bakalım." dedi Kral Eric ve bir süre homurdandı. Karlheinz konuşmaya devam etti:
"Evet, soylu Burgundlar, Kral Aelric bize açık bir ittifaklık önermiş. İlk hedefleri Vizigotlarmış. Birbirimize her türlü hakkı sağlamamız gerektiğinden bahsetmiş. Sizler neler düşünürsünüz? Babam?" deyip soruyu Kral'a yöneltti. Kral ise ayağa kalktı ve taçsız başını mağrur biçimde havaya kaldırdı.
"Oğlum, Vandallar büyük krallıktır. Soylulardır, savaşçılardır. Onların bu istekleri görmezden gelinemez." dedi. O oturup, sözü Akın Şefi Randolf'a bıraktı. Sarı saç ve sakalları, mavi gözleriyle gençliğinde gerçekten çok yakışıklı bir adam olduğunu duymuştu Karlheinz.
"Vandallarla yapılacak bir ittifaktan ne çıkarımız olabilir ki! Onlar güneyin de güneyinde, bizler kuzeyin de kuzeyindeyiz!" Ana fikirler gelmeye başlamıştı. Bu defa söz isteyen Demirci Volkard'dı.
"Beyler, bu mektubu bize yazan alelade bir kavme mensup değil. Germenlerden gelme Vandaldır, Kraldır bunu yazan. Bir bildiği olmalıdır. Ana düşünceleri bir mektupta toplayıp, gelen koyu tenli adamlara vermeliyiz." Karlheinz söz aldı:
"Eh, zaten öyle olacak. Hadi o zaman Axel, gel ve yaz bakalım." Axel'i seçmişti çünkü, onun edebî ve sanatsal şeylere olan yeteneği büyüktü. Kendi kendine enstrümanlar yapar, şiirler yazardı ancak Karlheinz'dan başka kimseye sergilemezdi. Axel kalemi eline aldı ve yazmaya başladı...
Mektup rulo haline getirildi, Burgundların üçgen şeklinde duran üç palasından oluşan mührüyle kapatıldı, Burgund meclisinin sözleri. Karlheinz mektubu aldı, ve Vandal heyetinin ağırlandığı yere doğru yola koyuldu...
Araf koruluğu, insana cennet ve cehennemi kanıtlayan en gerçek kanıt, bugün yine Burgund halkının kaderini belirleyecek bir konuşmaya şahit olacaktı. Zira Vandal Kralı Aelric Demirparmak, Burgund'lara açık ittifaklık önermişti. Bugün mecliste Theodor'un sandalyesi yoktu. Kral Eric gergin ortamın sessizliğini gür sesiyle bozarak kurulu takdim etti:
"Hoşgelmişsiniz, savaş yetenekleri ancak eski tanrılarla kıyaslanabilenler, soylu Burgundlar. Bugün, Araf Koruluğu'nda, iyiliğin ve kötülüğün savaşının sembolünde, konumuz Vandallar'ın dostluk ve ittifakıdır. Üyelerimiz: Savaş Şefi Nikolaus, Savaş Şefi Maximillian, Akın Şefi Randolf, Prens Karlheinz Leonhard, Axel Geceyürüyüşçüsü, Demirci Volkard, Eğitmen Berthold. Küçük oğlum Prens Theodor Leonhard toplantıya katılma hakkını kaybetmiştir."
İyi olmuştu. Konuşma devam etti:
"Dün öğle saatlerinin sonlarına doğru, dünyanın en güneyinde olan tek Germen Krallığı olan Vandallardan on ve dört kişilik bir heyet Vicus Markomanni'ye vardı. Amaçlarını ve önerilerini onları karşılayan oğlum Karlheinz'a sundular. Şimdi o da kalkıp, size bunları anlatacak. Söz senin, oğlum." dedi ve Karlheinz kalkınca onun boş kalan yerine oturdu. Karlheinz ise kalkıp dikilitaşın önüne çıktı, ve gelen mektubu aynen okudu.
Kuzeyli Germen Dostlarım Burgundlar Prensi Karlheinz Leonhard'a;
Size teşekkürlerimi sunarken bu mektubu yazanın bizzat Vandal Kralı Aelric olduğunu belirtmek isterim. Ordumuz seferberlik içindedir ve çok yakında savaşa başlayacağız. Başka Germen Kavimleri'nden bazılarına açacağımız bu savaşta baltaları keskin, sakalları uzun Burgundları yanımızda görmek isteriz. Bu yüzdendir ki size bu mektubu yazıyorum. Halklarımız yakın akrabadırlar ve aralarında bir müsibet yoktur. Germen Alemi'nde en yakın gördüğümüz müttefiğimiz sizsiniz. Bu yüzden size, tam anlamıyla bir ittifak teklif ediyorum. Birbirimizin topraklarından ordu geçirmeye kadar her türlü birleşme hareketine hazırız. Umarım mektubu almışsınızdır. İlk hedefimiz Vizigotlar'dır.
Afrika'nın Sahibi, Vandallar'ın Kralı, Sizin bileceğiniz adla, Demirparmak Aelric.
Kral Eric mektubu okumayı bitirir bitirmez öfkeyle atıldı:
"Mektubu ben dururken sana mı yollamışlar!" Evet, öyleydi. Fakat kolayca yalan söyleyiverdi Karlheinz.
"Hayır babam, bu mektup bana gelmiş çünkü elçilerin söylediğine göre, onların adetleri böyleymiş. İlk mektubu onlar yazdığı için kişi kendinden düşük seviyedeki birine yollarmış." Hiç inandırıcı değildi.
"Öyle olsun bakalım." dedi Kral Eric ve bir süre homurdandı. Karlheinz konuşmaya devam etti:
"Evet, soylu Burgundlar, Kral Aelric bize açık bir ittifaklık önermiş. İlk hedefleri Vizigotlarmış. Birbirimize her türlü hakkı sağlamamız gerektiğinden bahsetmiş. Sizler neler düşünürsünüz? Babam?" deyip soruyu Kral'a yöneltti. Kral ise ayağa kalktı ve taçsız başını mağrur biçimde havaya kaldırdı.
"Oğlum, Vandallar büyük krallıktır. Soylulardır, savaşçılardır. Onların bu istekleri görmezden gelinemez." dedi. O oturup, sözü Akın Şefi Randolf'a bıraktı. Sarı saç ve sakalları, mavi gözleriyle gençliğinde gerçekten çok yakışıklı bir adam olduğunu duymuştu Karlheinz.
"Vandallarla yapılacak bir ittifaktan ne çıkarımız olabilir ki! Onlar güneyin de güneyinde, bizler kuzeyin de kuzeyindeyiz!" Ana fikirler gelmeye başlamıştı. Bu defa söz isteyen Demirci Volkard'dı.
"Beyler, bu mektubu bize yazan alelade bir kavme mensup değil. Germenlerden gelme Vandaldır, Kraldır bunu yazan. Bir bildiği olmalıdır. Ana düşünceleri bir mektupta toplayıp, gelen koyu tenli adamlara vermeliyiz." Karlheinz söz aldı:
"Eh, zaten öyle olacak. Hadi o zaman Axel, gel ve yaz bakalım." Axel'i seçmişti çünkü, onun edebî ve sanatsal şeylere olan yeteneği büyüktü. Kendi kendine enstrümanlar yapar, şiirler yazardı ancak Karlheinz'dan başka kimseye sergilemezdi. Axel kalemi eline aldı ve yazmaya başladı...
Burgundların ve Markoman Germenleri Kralı Eric Leonhard'dan Afrika'nın Sahibi Cesur Kral Aelric'e
Yaptığınız teklifle bizleri onurlandırdınız. Şu anda bu mektubu bütün Burgund konseyinin gözleri önünde yazmaktayım. Şahitlerim şunlardır: Karlheinz Leonhard, Savaş Şefi Maximillian, Savaş Şefi Nikolaus, Akıncı Şefi Randolf, Demirci Volkard, Eğitmen Berthold, Axel Geceyürüyüşçüsü. El yazısı Axel Geceyürüyüşçüsü'ne aittir.
Bizlere yönelttiğiniz tüm övgüler için sizlere müteşekkiriz. Sakallarımız uzun, baltalarımız keskindir. Aynı siz Vandallar gibiyizdir; yüksek ve yetenekli savaşçılarız. Dediğiniz üzere halklarımız çok yakındır, en azından mazide öyleydiler.
Teklifiniz olan ittifak yüreklerimizi heyecanlandırdı. Ancak kafamızda bazı şüpheler oluştu. Karşı birleşmekten söz ettiğiniz Vizigot'ların topraklarına askerleri sürmek için onlarınkinden başka üç ülkeden yürümemiz gerekmektedir. Yok eğer siz Vandalların topraklarına gitmek istersek, ordularımızı çok tehlikeli başka yollardan yürütmemiz gerekmektedir.
Ayrıca başımızda çok büyük bir savaş vardır, yaklaşmakta olan fırtınalar. Kara bulutlar ülkemizin üzerinde dolanırken ordumuzun bölünmesi, zaten ancak sizin için yapacağımız bir fedakarlıktır.
İttifak teklifinizi kabul etmekten büyük sevinç ve gurur duyacağımızı bilmenizi isteriz, ancak sizin coğrafyanızın bize ve bizim coğrafyamızın size olan uzaklığı birbirimize yardım etmemizi engelleyecektir. Yine de sizin bizlere oradan, bizim sizlere oradan bulunabileceğimiz yardımlar olabilir. Başta Germen akrabalarımız ve saygıdeğer savaşçılar oluşunuz ve bu tür yardımlar adına, ittifakınız olmayı kabul ettiğimizi bilmenizi isterim.
Saygılarımla, Kral Eric Leonhard
Mektup rulo haline getirildi, Burgundların üçgen şeklinde duran üç palasından oluşan mührüyle kapatıldı, Burgund meclisinin sözleri. Karlheinz mektubu aldı, ve Vandal heyetinin ağırlandığı yere doğru yola koyuldu...
Geri: Cennet ve Cehennem'i Bağlayan Köprü ve Çevresi: Araf Korusu
24 Eylül 471
Lanet ve kutsanmışlığın bir arada bu kadar net görülebildiği tek yer olmalıydı, Araf Koruluğu.
Gecenin karanlığı ıslak bir yorgan gibi örtülmüştü taş köprüye, Güneş geri dönene kadar dünyanın hakimiyetini ödünç almıştı. Dolunayın ışığı köprünün altındaki nehire parlak ve nurlu bir görünüm kazandırıyordu, ak taştan yapılmış köprüye de öyle.
Mathilda'yı hatırladı, cennet bahçelerindeki buluşmalarını. Sabahtan akşama kadar onunla olmak ne güzel histi... Tüm bunları düşünürken önüne bakmaması bir taşa takılarak tökezlemesine sebep oldu. Neredeyse yere düşüyordu, zar zor elleriyle dengesini yeniden kazandı ancak mumu düşürmüştü. Son demlerini gri dumanına vuran mum, parlaklığını yitirdi.
Arkasından gelen bıyık altı gülme sesinin Theodor'a ait olduğunu düşünerek arkasını döndü. Arkasını döndüğü an ses kesildi, Theodor ciddi bir ifade takındı. Karlheinz yola devam etti.
Köprünün tam ortasındaki direğe yaslanarak bağdaş kurdu ve önüne haritayı açtı. Theodor da onun yanına oturdu. Karlheinz Axel'in anlattıklarını, yapacaklarını kısaca özetledi:
"Dostum Axel'i kanlı Lovosice'e yollamıştım. Orada casusluk yaptı, bize oradan izlenimlerini anlattı." Sonra Axel'in konuşmasından aklında kalan en önemli kısımları aktardı Theodor'a:
"Senin kolcularına büyük iş düşüyor gördüğün üzere, kapıyı açtırmak için en elit adamlarını kullan. Axel de sizinle olacak, o yirmi adamına sen hükmedeceksin, kapıyı açtıktan sonra ise Axel bana katılacak. Sen ise yüz adet ormancına hükmedeceksin."
Theodor'un yüzü gülüyordu, bir plan kurduğu belliydi. Karlheinz devam etti:
"Yirmi adamın, Axel ve sen surları nöbetçilerden temizleyecekler. Hata istemiyorum, gerekirse hata yapacağından şüphelendiğin bir kaç adamı çıkarırsın. Surlar ve gözcü kulelerini temizleyeceksiniz. Surların üzerinde kalan tek bir canlı bile felaketimiz olabilir, umarım bunun mühimmiyetini anlarsın." Theodor tek kaşını kaldırdı ve dalgacı bir gülümsemeyle Karlheinz'a baktı. Karlheinz ise önemsemedi.
"Surları ve burçları temizlediğinizde okçuların tek ve kesin atışlarla surlardan kuzey kışla nöbetçilerini temizlemeli kapıyı açacaksınız. Piyadeler içeri girip uykuda olan askerleri yok edecek. İşin zor kısmı bundan sonrası."
"Şimdilik bu kadar. Ne düşünüyorsun?"
Düşünceli ve parlak gözler dolunayda parladılar, Karlheinz'a döndü Theodor ve yüreğini aklıyla harmanlayarak düşüncelerini açtı...
Lanet ve kutsanmışlığın bir arada bu kadar net görülebildiği tek yer olmalıydı, Araf Koruluğu.
Gecenin karanlığı ıslak bir yorgan gibi örtülmüştü taş köprüye, Güneş geri dönene kadar dünyanın hakimiyetini ödünç almıştı. Dolunayın ışığı köprünün altındaki nehire parlak ve nurlu bir görünüm kazandırıyordu, ak taştan yapılmış köprüye de öyle.
Mathilda'yı hatırladı, cennet bahçelerindeki buluşmalarını. Sabahtan akşama kadar onunla olmak ne güzel histi... Tüm bunları düşünürken önüne bakmaması bir taşa takılarak tökezlemesine sebep oldu. Neredeyse yere düşüyordu, zar zor elleriyle dengesini yeniden kazandı ancak mumu düşürmüştü. Son demlerini gri dumanına vuran mum, parlaklığını yitirdi.
Arkasından gelen bıyık altı gülme sesinin Theodor'a ait olduğunu düşünerek arkasını döndü. Arkasını döndüğü an ses kesildi, Theodor ciddi bir ifade takındı. Karlheinz yola devam etti.
Köprünün tam ortasındaki direğe yaslanarak bağdaş kurdu ve önüne haritayı açtı. Theodor da onun yanına oturdu. Karlheinz Axel'in anlattıklarını, yapacaklarını kısaca özetledi:
"Dostum Axel'i kanlı Lovosice'e yollamıştım. Orada casusluk yaptı, bize oradan izlenimlerini anlattı." Sonra Axel'in konuşmasından aklında kalan en önemli kısımları aktardı Theodor'a:
Karlheinz devam etti:Doğudan Losovice'ye doğru ineceğiz ve gece vakti saldıracağız.Eğer baskın yapmak istiyorsanız böyle olmalı.Gece yarısı, surlardaki nöbetçiler sarhoş iken birkaç kişiyi surlara çıkartırız.Birkaç kangal ip işi halleder.Onlar kapıları açarken herkes içeri dalar ve şansımız varsa birkaç saat içinde şehri ele geçiririz.
Şehrin ortasında, kuzeydeki kapısının-yani bizim gireceğimizin- yanında ve güneyinde olmak üzere üç kışla var.Askerler orada yatar, tabi tavernalarda gecelemiyorlarsa.
"Senin kolcularına büyük iş düşüyor gördüğün üzere, kapıyı açtırmak için en elit adamlarını kullan. Axel de sizinle olacak, o yirmi adamına sen hükmedeceksin, kapıyı açtıktan sonra ise Axel bana katılacak. Sen ise yüz adet ormancına hükmedeceksin."
Theodor'un yüzü gülüyordu, bir plan kurduğu belliydi. Karlheinz devam etti:
"Yirmi adamın, Axel ve sen surları nöbetçilerden temizleyecekler. Hata istemiyorum, gerekirse hata yapacağından şüphelendiğin bir kaç adamı çıkarırsın. Surlar ve gözcü kulelerini temizleyeceksiniz. Surların üzerinde kalan tek bir canlı bile felaketimiz olabilir, umarım bunun mühimmiyetini anlarsın." Theodor tek kaşını kaldırdı ve dalgacı bir gülümsemeyle Karlheinz'a baktı. Karlheinz ise önemsemedi.
"Surları ve burçları temizlediğinizde okçuların tek ve kesin atışlarla surlardan kuzey kışla nöbetçilerini temizlemeli kapıyı açacaksınız. Piyadeler içeri girip uykuda olan askerleri yok edecek. İşin zor kısmı bundan sonrası."
"Şimdilik bu kadar. Ne düşünüyorsun?"
Düşünceli ve parlak gözler dolunayda parladılar, Karlheinz'a döndü Theodor ve yüreğini aklıyla harmanlayarak düşüncelerini açtı...
Geri: Cennet ve Cehennem'i Bağlayan Köprü ve Çevresi: Araf Korusu
Ne çok konuşuyordu bu adam böyle...
Lafta kalmayacağını umdu Theodor, gerçi ağabeyi tam bir sorumluluk adamıydı ya, neyse... Planı çok dinlediği söylenemezdi ancak ana fikri kapmıştı. Savaş alanında zaten ağabeyi ona neler yapması gerektiğini söylerdi.
Gecenin yumuşak havasına inat eder gibi, kararlılığını belli etmek istercesine tok bir sesle söyledi Theodor:
"Hayır ağabeyim, plan gayet makul görünüyor. Lakin diğer savaş şeflerinin plandan haberi var mı?"
Lafta kalmayacağını umdu Theodor, gerçi ağabeyi tam bir sorumluluk adamıydı ya, neyse... Planı çok dinlediği söylenemezdi ancak ana fikri kapmıştı. Savaş alanında zaten ağabeyi ona neler yapması gerektiğini söylerdi.
Gecenin yumuşak havasına inat eder gibi, kararlılığını belli etmek istercesine tok bir sesle söyledi Theodor:
"Hayır ağabeyim, plan gayet makul görünüyor. Lakin diğer savaş şeflerinin plandan haberi var mı?"
Theodor Leonhard- Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 30/10/10
Konum : Vicus Markomanni
Geri: Cennet ve Cehennem'i Bağlayan Köprü ve Çevresi: Araf Korusu
Dinlemediğine adı gibi emindi, Karlheinz.
"Daha dikkatli dinle. Evet var, senin asker getireceğini, umarken bunlar konuşuldu."
"Neyse..." dedi Theodor, Karlheinz anlatmaya devam etti:
"Kuzey kışlasının çevresi sarılacak ve her pencereden, her kapıdan askerlerimiz akacak, kuzey kışlası kısa sürede temizlenecek. Kışla temizlenene kadar orada küçük bir birlik daha kalacak, temizlendiğinden emin olmak adına. Kuzey kışlası temizlendikten sonra, kalan askerler merkez binasına saldıracaklar."
Theodor'un dinleyip dinlemediğini kontrol etti. Dinlediğinden emin olduktan sonra devam etti:
"Bu sırada şehrin etrafını çevirmiş olan süvariler şehirden çıkışları engelleyecekler. Bu süvarileri komutan Nikolaus yönetecek. Kimsenin kaçmasını istemiyorum." Şimdi planın çetrefilli kısmı geliyordu.
"Sen, Theodor, Axel ile birlikte surları temizledikten ve kuzey kapısını açtıktan sonra güney kapısını da açacaksınız. Orada bekleyen ve akıncı şefi Randolf tarafından yönetilen piyadeler güney kışlasını basacaklar, kuzeye yardım göndermiş Lombard pisliklerine beklemedikleri bir darbe olacak bu. Sonrasında güney kışlası temizlenecek, ve onlar merkez binasını kuşatacaklar." Theodor'un dikkati başka yerdeydi. Karlheinz onu test etmek için saçmalamaya başladı:
"Sonrasında Araf Koruluğundan gelen cüce birliğimiz uçarak Lovosice'e gidecek, merkez binaya işeyerek orayı eritecekler. Burada bir sorun var mı?" diye sordu Karlheinz. Theodor ise toparlanarak:
"Yok ağabeyim." deyince Karlheinz Theodor'un kafasına küçük şiddette bir tokat attı. Tabii şiddet ayarı Karlheinz'a göre ayarlanmıştı. Theodor sola doğru küçük bir mesafe uçarak yere kapaklandı. Sonra utanarak Karlheinz'ı bu sefer dikkatle dinledi. Karlheinz ise anlattığı kısmı tekrar anlattıktan sonra kaldığı yerden devam etti.
"Merkez binası iki koldan kuşatılacak, kapıları kırdıktan sonra Lombard'ların elit birlikleri karşılayacak bizleri. Bu sırada oradan atılan oklarla ordumuzun çok erimeyeceğini umalım. Sen, ben, Axel, Randolf başta olmak üzere kapılar kırıldıktan sonra Burgund ordusu içeri dalacak ve orayı temizleyecek. Babam Eric Leonhard ve savaş şefi Maximillian ise Vicus Markomanni'de kalan birlikle olacaklar.
"Kaptın mı?" diye şüpheyle sordu Karlheinz. Zira dinlediyse kapmıştı, ama dinlemediyse zordu bu. Gecenin yumuşaklığı onları tekrar örterken, Karlheinz göz kapaklarının ağırlaştığını hissedebiliyordu.
"Daha dikkatli dinle. Evet var, senin asker getireceğini, umarken bunlar konuşuldu."
"Neyse..." dedi Theodor, Karlheinz anlatmaya devam etti:
"Kuzey kışlasının çevresi sarılacak ve her pencereden, her kapıdan askerlerimiz akacak, kuzey kışlası kısa sürede temizlenecek. Kışla temizlenene kadar orada küçük bir birlik daha kalacak, temizlendiğinden emin olmak adına. Kuzey kışlası temizlendikten sonra, kalan askerler merkez binasına saldıracaklar."
Theodor'un dinleyip dinlemediğini kontrol etti. Dinlediğinden emin olduktan sonra devam etti:
"Bu sırada şehrin etrafını çevirmiş olan süvariler şehirden çıkışları engelleyecekler. Bu süvarileri komutan Nikolaus yönetecek. Kimsenin kaçmasını istemiyorum." Şimdi planın çetrefilli kısmı geliyordu.
"Sen, Theodor, Axel ile birlikte surları temizledikten ve kuzey kapısını açtıktan sonra güney kapısını da açacaksınız. Orada bekleyen ve akıncı şefi Randolf tarafından yönetilen piyadeler güney kışlasını basacaklar, kuzeye yardım göndermiş Lombard pisliklerine beklemedikleri bir darbe olacak bu. Sonrasında güney kışlası temizlenecek, ve onlar merkez binasını kuşatacaklar." Theodor'un dikkati başka yerdeydi. Karlheinz onu test etmek için saçmalamaya başladı:
"Sonrasında Araf Koruluğundan gelen cüce birliğimiz uçarak Lovosice'e gidecek, merkez binaya işeyerek orayı eritecekler. Burada bir sorun var mı?" diye sordu Karlheinz. Theodor ise toparlanarak:
"Yok ağabeyim." deyince Karlheinz Theodor'un kafasına küçük şiddette bir tokat attı. Tabii şiddet ayarı Karlheinz'a göre ayarlanmıştı. Theodor sola doğru küçük bir mesafe uçarak yere kapaklandı. Sonra utanarak Karlheinz'ı bu sefer dikkatle dinledi. Karlheinz ise anlattığı kısmı tekrar anlattıktan sonra kaldığı yerden devam etti.
"Merkez binası iki koldan kuşatılacak, kapıları kırdıktan sonra Lombard'ların elit birlikleri karşılayacak bizleri. Bu sırada oradan atılan oklarla ordumuzun çok erimeyeceğini umalım. Sen, ben, Axel, Randolf başta olmak üzere kapılar kırıldıktan sonra Burgund ordusu içeri dalacak ve orayı temizleyecek. Babam Eric Leonhard ve savaş şefi Maximillian ise Vicus Markomanni'de kalan birlikle olacaklar.
"Kaptın mı?" diye şüpheyle sordu Karlheinz. Zira dinlediyse kapmıştı, ama dinlemediyse zordu bu. Gecenin yumuşaklığı onları tekrar örterken, Karlheinz göz kapaklarının ağırlaştığını hissedebiliyordu.
Geri: Cennet ve Cehennem'i Bağlayan Köprü ve Çevresi: Araf Korusu
Yanağının acısı hala kor gibi sızlarken Theodor planı kafasına kazıdı. Ağabeyinin eli tam bir savaşçı eliydi, kocaman ve semsert. Kolları da bayağı genişti hani. Vurunca mahvederdi. Şimdi yavaş vurduğunun farkındaydı, çünkü bir keresinde tüm öfkesiyle Theodor'u tek vuruşta bayıltmıştı. O anların hatıralarıyla gülümsedi.
Şimdi, aksiyon zamanıydı. Ona ve adamlarına fazlasıyla görev düşüyordu.
"Peki ağabeyim. Dinledim ve anladım. Umarım bir küçük tokat daha vurmazsın." Hafifçe gülümsedi. Ancak gülümsemesi saniyesinde kesildi.
Tekrar aynı acıyla yere kapaklanıvermişti.
Belli etmese de ağabeyinin bu sevgi dolu öfkesi hoşuna gidiyordu. Onu sevdiğini böyle belli ettiğini düşünüyordu Theodor, ağabeyinin kelimelerle arası iyi değildi.
Ayağa kalktığında, ağabeyi gidiyordu. O da arkasından yetişmek için koştu:
"Beni bekle!" diyerek sırtına atladı onun. Ağabeyi ise hiç sarsılmadan yoluna devam etti. Onu tık demeden şehre kadar götürdü, hem de Theodor öylesine dengesiz binmişti ki, Karlheinz düşmeden o düştü. Sonra koca kollar onu iki yandan kavrayıp bayağı bir ileri fırlattı. Ağabeyi kahkaha atarken o nefes almaya çalışıyordu.
Nefesini topladı ve kahkahasında ağabeyine katıldı. Mutluydu, zira ağabeyi onunla çok az gülerdi. O kocaman kahkaha, onu hep rahatlatmıştı.
Savaş ve ölüm yaklaşıyordu, birlikte son zamanları olabilirdi. İyi değerlendirilmeliydi.
-RP SONU-
Şimdi, aksiyon zamanıydı. Ona ve adamlarına fazlasıyla görev düşüyordu.
"Peki ağabeyim. Dinledim ve anladım. Umarım bir küçük tokat daha vurmazsın." Hafifçe gülümsedi. Ancak gülümsemesi saniyesinde kesildi.
Tekrar aynı acıyla yere kapaklanıvermişti.
Belli etmese de ağabeyinin bu sevgi dolu öfkesi hoşuna gidiyordu. Onu sevdiğini böyle belli ettiğini düşünüyordu Theodor, ağabeyinin kelimelerle arası iyi değildi.
Ayağa kalktığında, ağabeyi gidiyordu. O da arkasından yetişmek için koştu:
"Beni bekle!" diyerek sırtına atladı onun. Ağabeyi ise hiç sarsılmadan yoluna devam etti. Onu tık demeden şehre kadar götürdü, hem de Theodor öylesine dengesiz binmişti ki, Karlheinz düşmeden o düştü. Sonra koca kollar onu iki yandan kavrayıp bayağı bir ileri fırlattı. Ağabeyi kahkaha atarken o nefes almaya çalışıyordu.
Nefesini topladı ve kahkahasında ağabeyine katıldı. Mutluydu, zira ağabeyi onunla çok az gülerdi. O kocaman kahkaha, onu hep rahatlatmıştı.
Savaş ve ölüm yaklaşıyordu, birlikte son zamanları olabilirdi. İyi değerlendirilmeliydi.
-RP SONU-
Theodor Leonhard- Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 30/10/10
Konum : Vicus Markomanni
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz