Talim Meydanındaki Yüzlerce Yürek, Tek Bir Amaca Attı O Gün Boyunca
1 sayfadaki 1 sayfası
Talim Meydanındaki Yüzlerce Yürek, Tek Bir Amaca Attı O Gün Boyunca
21 Haziran 471, öğleden sonra. Vicus Markomanni eğitim sahası.
Güneş yavaş yavaş öğlenki etkisini kaybederken yüzlerce adam yaklaşık üç saattir Karlheinz, beş-altı deneyimli komutan ve şehrin nadir eğitimcileri tarafından yakın dövüş ve kondisyon eğitimine tabi tutuluyordu.
Karlheinz'ın gözlemlerine göre isteksiz davranan çok kişi yoktu, toplasanız belki on beş kişi isteksizce gelmiş gibi görünüyordu. Bazıları ise istekli fakat yeteneksizdi, arkadaşını yanlışlıkla kesen bir kaç kişi vardı. Kendini kesen veya orasını burasını burkanlar ise daha fazlaydı.
Buraya gelenlerin yaklaşık yarısının yarısı ise, doğuştan savaşçıydı. Bilekleri kıvrak, kolları kaslıydı. Naraları tam bir aslandı. Yüzlerindeki ifade ise kana aç ve insan ruhunun en hayvani duygularıyla kaplı o küçük yeri kapsıyordu. Eğitim odunlarına vururken, eğitimcilerin sert talimatlarına sadece bedenleriyle değil, yürekleriyle de uymaya çalışıyorlardı. İşte bu kısmın devamlı asker olarak kalmak isteyeceğinden emindi.
İşte bu gerçek erkeklere vücut yapılarına göre kılıçlar, tek elli baltalar, çekiçler, çift elli baltalar, balyozlar verilmişti. Demircilerin şu ana kadar hazırladıklarını alanlar vardı, bu bir ödüldü. Gerçek ve gerçekten iyi silahlarla çalışmaya hak kazananları eğitmenler belirliyordu.
Bu adamlardan bazıları yeteneksiz olabilirdi.
Bazıları isteksiz belki.
Ama çoğu birer Burgund Aslanı'na dönüşecekti.
Karlheinz sıra boyunca yürümeye devam etti. Bu sıralarda...
Küçük kardeşi okçu Theodor, kendi seçtiği yüze yakın adamı okçuluk konusunda eğitmeye çalışıyordu. Gülünç durumda olduğuna emindi. Zira kardeşi bir eğitimciden çok, heyecanlı bir gençti. Şu sıralar okçu adaylarının gülmekten öldüğüne emindi.
Daha ciddi olan komutan Nikolaus ise büyük bir görevdeydi.
Germen ırkının, belki de dünyanın ilk düzenli süvari alayını yaratmaya çalışıyordu, bir avuç atlı avcıdan. Sağlam kargılar yapılmış, hafif deriden süvari zırhları hazırlanmıştı. Onlar artık atları tek sıra halinde sürmeyi, komuta zincirini, komutan hareketlerini ve ne yapmaları gerektiğini öğreniyorlardı.
Fakat önce manevra yaparken atları çarpıştırmamayı öğrenmelilerdi.
Daha aklından bunları yeni geçirirmişken, çok genç, ancak yirmi kış görmüş bir genç gördü. Eline verilen hafif kılıcı bütün öfkesiyle oduna vurmasına rağmen her seferinde bileğini burkuyor, duraksıyordu. Onu bir süre uzaktan izledikten sonra azmine hayran oldu. Eğitmen ona bakana kadar acıyla gözyaşları döküyor, eğitmen ona dönecek gibi olduğunda aslında acı çığlıkları olan sahte savaş çığlıklarıyla odunu biçmeye çalışıyordu.
İşte bu... diye düşündü. İstediğim ruh bu... Sevdiği adamlardan birini çağırıp çocuğun adını öğrendi. Conrad, buydu isim. Bayağı fakirmiş, babası madende çalışıyormuş, annesi ölmüş. Babası ailesini kıt kanaat geçindiriyorken, en büyük oğul Conrad yabandan topladığı meyveleri satmaya çalışıyormuş. Ailesine gönderilmek üzere kendi evinden para alınmasını emrettikten sonra, yürüyüşüne devam etti.
Güneş iyiden iyiye batıyordu. Etrafına şöyle bir bakındı. Eğitime son vermeyi düşünüyordu. Nefesini topladı, iyice gürleyecekti çünkü ve elini havaya kaldırmıştı ki, taş kadar sert bir el pazularından tuttu kolunu. Arkasını döndüğünde babası, Kral Eric'i gördü. Babası bu yaşına rağmen hala çok güçlüydü. Onu yere sermek için omuzlarından geri çekerek, tuttuğu pazusunu yere doğru itti ve ayaklarını Karlheinz'ın adım atacağı yere koydu.
Karlheinz ise bir kahkahayla ellerden kurtulup yerde bir takla attı ve saniyesinde pozisyon aldı. Eric ona bakarak gülümsedi.
"Neslimin büyüğü, senden çok umutlar beslerim." dedi.
Buna karşılık olarak:
"Baba, umutlarını çok yüksek tutma benden, baştan uyarırım seni. Fakat yüreğime bir endişe takılıdır, açmak isterim sana." Eric bir süre düşündükten sonra bu endişeyi açmasını istedi Karlheinz'dan. Önceden hazırladığı konuşmasını ezbere okudu o da:
"Savaş hazırlıkları yapmaktayız baba, zırhlar ve silahlar döktürürüz. Bunların hepsi, Lombard'lar bağımsızlığımızı almasın diyedir. Lakin bir Lombard akınında bize zaman kazandıracak dış duvarlarımıza bakıyorum, yer yer çürümüş, bir omuzluk, derme çatma çitler. Beklentim yüksek ve kayadan duvarlar değildir, fakat çitler bizim işimizi görmez. Ne dersin?"
Güneş yavaş yavaş öğlenki etkisini kaybederken yüzlerce adam yaklaşık üç saattir Karlheinz, beş-altı deneyimli komutan ve şehrin nadir eğitimcileri tarafından yakın dövüş ve kondisyon eğitimine tabi tutuluyordu.
Karlheinz'ın gözlemlerine göre isteksiz davranan çok kişi yoktu, toplasanız belki on beş kişi isteksizce gelmiş gibi görünüyordu. Bazıları ise istekli fakat yeteneksizdi, arkadaşını yanlışlıkla kesen bir kaç kişi vardı. Kendini kesen veya orasını burasını burkanlar ise daha fazlaydı.
Buraya gelenlerin yaklaşık yarısının yarısı ise, doğuştan savaşçıydı. Bilekleri kıvrak, kolları kaslıydı. Naraları tam bir aslandı. Yüzlerindeki ifade ise kana aç ve insan ruhunun en hayvani duygularıyla kaplı o küçük yeri kapsıyordu. Eğitim odunlarına vururken, eğitimcilerin sert talimatlarına sadece bedenleriyle değil, yürekleriyle de uymaya çalışıyorlardı. İşte bu kısmın devamlı asker olarak kalmak isteyeceğinden emindi.
İşte bu gerçek erkeklere vücut yapılarına göre kılıçlar, tek elli baltalar, çekiçler, çift elli baltalar, balyozlar verilmişti. Demircilerin şu ana kadar hazırladıklarını alanlar vardı, bu bir ödüldü. Gerçek ve gerçekten iyi silahlarla çalışmaya hak kazananları eğitmenler belirliyordu.
Bu adamlardan bazıları yeteneksiz olabilirdi.
Bazıları isteksiz belki.
Ama çoğu birer Burgund Aslanı'na dönüşecekti.
Karlheinz sıra boyunca yürümeye devam etti. Bu sıralarda...
Küçük kardeşi okçu Theodor, kendi seçtiği yüze yakın adamı okçuluk konusunda eğitmeye çalışıyordu. Gülünç durumda olduğuna emindi. Zira kardeşi bir eğitimciden çok, heyecanlı bir gençti. Şu sıralar okçu adaylarının gülmekten öldüğüne emindi.
Daha ciddi olan komutan Nikolaus ise büyük bir görevdeydi.
Germen ırkının, belki de dünyanın ilk düzenli süvari alayını yaratmaya çalışıyordu, bir avuç atlı avcıdan. Sağlam kargılar yapılmış, hafif deriden süvari zırhları hazırlanmıştı. Onlar artık atları tek sıra halinde sürmeyi, komuta zincirini, komutan hareketlerini ve ne yapmaları gerektiğini öğreniyorlardı.
Fakat önce manevra yaparken atları çarpıştırmamayı öğrenmelilerdi.
Daha aklından bunları yeni geçirirmişken, çok genç, ancak yirmi kış görmüş bir genç gördü. Eline verilen hafif kılıcı bütün öfkesiyle oduna vurmasına rağmen her seferinde bileğini burkuyor, duraksıyordu. Onu bir süre uzaktan izledikten sonra azmine hayran oldu. Eğitmen ona bakana kadar acıyla gözyaşları döküyor, eğitmen ona dönecek gibi olduğunda aslında acı çığlıkları olan sahte savaş çığlıklarıyla odunu biçmeye çalışıyordu.
İşte bu... diye düşündü. İstediğim ruh bu... Sevdiği adamlardan birini çağırıp çocuğun adını öğrendi. Conrad, buydu isim. Bayağı fakirmiş, babası madende çalışıyormuş, annesi ölmüş. Babası ailesini kıt kanaat geçindiriyorken, en büyük oğul Conrad yabandan topladığı meyveleri satmaya çalışıyormuş. Ailesine gönderilmek üzere kendi evinden para alınmasını emrettikten sonra, yürüyüşüne devam etti.
Güneş iyiden iyiye batıyordu. Etrafına şöyle bir bakındı. Eğitime son vermeyi düşünüyordu. Nefesini topladı, iyice gürleyecekti çünkü ve elini havaya kaldırmıştı ki, taş kadar sert bir el pazularından tuttu kolunu. Arkasını döndüğünde babası, Kral Eric'i gördü. Babası bu yaşına rağmen hala çok güçlüydü. Onu yere sermek için omuzlarından geri çekerek, tuttuğu pazusunu yere doğru itti ve ayaklarını Karlheinz'ın adım atacağı yere koydu.
Karlheinz ise bir kahkahayla ellerden kurtulup yerde bir takla attı ve saniyesinde pozisyon aldı. Eric ona bakarak gülümsedi.
"Neslimin büyüğü, senden çok umutlar beslerim." dedi.
Buna karşılık olarak:
"Baba, umutlarını çok yüksek tutma benden, baştan uyarırım seni. Fakat yüreğime bir endişe takılıdır, açmak isterim sana." Eric bir süre düşündükten sonra bu endişeyi açmasını istedi Karlheinz'dan. Önceden hazırladığı konuşmasını ezbere okudu o da:
"Savaş hazırlıkları yapmaktayız baba, zırhlar ve silahlar döktürürüz. Bunların hepsi, Lombard'lar bağımsızlığımızı almasın diyedir. Lakin bir Lombard akınında bize zaman kazandıracak dış duvarlarımıza bakıyorum, yer yer çürümüş, bir omuzluk, derme çatma çitler. Beklentim yüksek ve kayadan duvarlar değildir, fakat çitler bizim işimizi görmez. Ne dersin?"
Geri: Talim Meydanındaki Yüzlerce Yürek, Tek Bir Amaca Attı O Gün Boyunca
Kral Eric biraz düşündükten sonra düşünceli gözlerinin üzerine çattı orman kadar gür kaşlarını ve cevapladı:"Oğlum, büyük bir işten bahsedersin ancak bu işin büyük masraf ve işgücü gerektirdiğini unutursun. Konağın hazinesi buna yetmeyecektir, eğer bu işe kalkışacaksak halkın yardımını istemek zorunda kalırız. Bize yardım ederler fakat onların yardımına ileride fazlasıyla ihtiyacımız olacak. Kredimizi kullanmayalım derim."
Karlheinz'ın bu laflar üzerine yüzü düştü, babasından eğitim alanındaki insanlara döndü. Uzun süre düşünceli gözlerle batmakta olan güneşi izledi. Yavaş yavaş dağılıyordu eğitim alanı, amacına ulaşmıştı bu hareket. İki günde bir yapılan bir haftalık üç eğitim sonucunda ordusuna biraz sürekli ve iyi asker almış, bunun dışında silah tutmayı bilen her Burgund'a meydanda olmasa bile şehirde yararlı olabilecekleri kadar eğitimi vermişti. Eğitimler devam edecekti ancak, bu noktadan sonra zorunlu tutmak insanları sinirlendirebilirdi. Katılmaya devam edecek olanlar kömürle dikilitaşa çizikler atmışlardı, bu eğitimi alanlar devamlı asker olmayı kabul etmiş sayılıyordu. Bu hareketler ve eğitim, onlara istediklerinin ve lazım olanın fazlasıyla asker sağlamıştı.
İlk düzenli süvari eğitimine gelince, çok bir ilerleme kaydedemeseler bile, bir hafta sonunda düzenli manevralar yapabiliyor, çabucak saldırı, savunma, akın gibi bir çok pozisyonu alabiliyorlardı. Akınlardan sonra Attila'nın ordusunda süvari subayı olan bir adam vardı yıllar önce, adı Tansugay'dı. Bu adam zamanla Burgundlar'la bütünleşmiş olsa bile, onlara yıllarca başseyislik etmişti. Şimdilerde onun koltuğunda torunu Aykan oturuyordu. O dedesi ve babasından öğrendiği kadarıyla eski Hun süvarilerini anlatıyor, onların yakınlarından bile geçemeseler de düşmana nasıl hücum etmeleri gerektiğini, mızrağı nasıl, nereden tutmaları gerektiğini anlatıyordu. Sadece yirmi yıl Roma esiri olmuş ve orada düzenli süvarilerin ilk oluşumlarına tanık olmuş bir Burgund'dan çok daha faydalıydı.
Okçuluk eğitimi ise... Kardeşi olayı beklediğinden fazla ciddiye almış, bütün gücünü insanlara bir şeyler vermek için kullanıyordu. Canla başla çalışıyordu Theodor, Burgund insanları avcılık ve okçuluğa süvarilikten daha yatkınlardı.
Her şey yolunda gidiyordu. Yapması gereken tek şey sürekli askerleri eğitmeye devam etmek ve yeniyetmeleri çalıştırmak,adapte etmekti.
Her şeye karşın Axel'den haber alamıyordu. Yüreğine düşen endişe tohumları filizlenmeye başlamıştı, yıllardır can dostu olan bir adam şu an ölü olabilirdi. Bu düşünceyi çabucak kafasından sildi ve, düzenli bir hayata ne zaman kavuşacağını düşündü. Belki güzel bir kadın bulurdu kendine, iyisinden bir ev yapar, krallığı da Theodor'a bırakırdı. Çabucak vazgeçti, o ciddiyetsiz adama bir devleti emanet etmek kötü bir fikirdi.
Ufka her bakışında Axel'in uzun ve ince gövdesini görmeyi beklediğini fark etti. Endişelenmişti. Gerçekten çok endişelenmişti.
-RP SONU-
Karlheinz'ın bu laflar üzerine yüzü düştü, babasından eğitim alanındaki insanlara döndü. Uzun süre düşünceli gözlerle batmakta olan güneşi izledi. Yavaş yavaş dağılıyordu eğitim alanı, amacına ulaşmıştı bu hareket. İki günde bir yapılan bir haftalık üç eğitim sonucunda ordusuna biraz sürekli ve iyi asker almış, bunun dışında silah tutmayı bilen her Burgund'a meydanda olmasa bile şehirde yararlı olabilecekleri kadar eğitimi vermişti. Eğitimler devam edecekti ancak, bu noktadan sonra zorunlu tutmak insanları sinirlendirebilirdi. Katılmaya devam edecek olanlar kömürle dikilitaşa çizikler atmışlardı, bu eğitimi alanlar devamlı asker olmayı kabul etmiş sayılıyordu. Bu hareketler ve eğitim, onlara istediklerinin ve lazım olanın fazlasıyla asker sağlamıştı.
İlk düzenli süvari eğitimine gelince, çok bir ilerleme kaydedemeseler bile, bir hafta sonunda düzenli manevralar yapabiliyor, çabucak saldırı, savunma, akın gibi bir çok pozisyonu alabiliyorlardı. Akınlardan sonra Attila'nın ordusunda süvari subayı olan bir adam vardı yıllar önce, adı Tansugay'dı. Bu adam zamanla Burgundlar'la bütünleşmiş olsa bile, onlara yıllarca başseyislik etmişti. Şimdilerde onun koltuğunda torunu Aykan oturuyordu. O dedesi ve babasından öğrendiği kadarıyla eski Hun süvarilerini anlatıyor, onların yakınlarından bile geçemeseler de düşmana nasıl hücum etmeleri gerektiğini, mızrağı nasıl, nereden tutmaları gerektiğini anlatıyordu. Sadece yirmi yıl Roma esiri olmuş ve orada düzenli süvarilerin ilk oluşumlarına tanık olmuş bir Burgund'dan çok daha faydalıydı.
Okçuluk eğitimi ise... Kardeşi olayı beklediğinden fazla ciddiye almış, bütün gücünü insanlara bir şeyler vermek için kullanıyordu. Canla başla çalışıyordu Theodor, Burgund insanları avcılık ve okçuluğa süvarilikten daha yatkınlardı.
Her şey yolunda gidiyordu. Yapması gereken tek şey sürekli askerleri eğitmeye devam etmek ve yeniyetmeleri çalıştırmak,adapte etmekti.
Her şeye karşın Axel'den haber alamıyordu. Yüreğine düşen endişe tohumları filizlenmeye başlamıştı, yıllardır can dostu olan bir adam şu an ölü olabilirdi. Bu düşünceyi çabucak kafasından sildi ve, düzenli bir hayata ne zaman kavuşacağını düşündü. Belki güzel bir kadın bulurdu kendine, iyisinden bir ev yapar, krallığı da Theodor'a bırakırdı. Çabucak vazgeçti, o ciddiyetsiz adama bir devleti emanet etmek kötü bir fikirdi.
Ufka her bakışında Axel'in uzun ve ince gövdesini görmeyi beklediğini fark etti. Endişelenmişti. Gerçekten çok endişelenmişti.
-RP SONU-
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz