Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
4 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
Karlheinz savaş için hazırdı. Etrafına baktı, Axel, Albrecht, Theodor, Şef Randolf... Kan kapılarındaydı. Karlheinz kendinin bile zorlukla duyduğu bir fısıldamayla konuştu:
"Tanrı sizinle olsun kardeşlerim. Theodor, Axel, Albrecht, hadi..."
Önce Axel'le sarıldılar, manevî kardeşini sardı sıkıca Karlheinz, upuzun kahverengi saçlarını tuttu, sevgiyle ve dostlukla onu bıraktı. Konuşamadı onunla, Axel de hemen arkasını döndü zaten. Sonra Albrecht'le sarıldılar, onunla çok bir alışverişi yoktu.
"Tanrı seninle olsun Karl." dedi Albrecht, geri çekildi. Şef Randolf'la birbirlerinin bileklerini sıkıca kavradılar, sert bakışlarla birbirlerine güven verdiler. Sonra Şef Randolf'un önünden çekildi, kardeşine baktı... Rahat ve sessiz, sertleştirilmiş bir kaç kat siyah deri zırhıyla neredeyse görünmüyordu. Theodor hızla çıktı Karlheinz'ın önüne, sıkıca sarıldılar... Karlheinz mırıldandı:
"Sakın öleyim deme. Sakın. Ölme, seni öldürürüm ölme!" Etrafındakiler hafifçe gülüşünce saçmaladığını anladı, geri çekildi. Kardeşine baktı. Arkasındaki binlerce Burgund'a... Theodor'a son bir kez baktıktan sonra şehrin surlarına döndü.
"Hadi Theodor..." dedi, Theodor, Axel ve Albrecht, arkalarında yirmiye yakın elit kolcuyla birlikte surlara doğru çıt ses çıkarmadan koşmaya başladılar...
Savaşın heyecanıyla gecenin soğukluğundan kurtulan Karlheinz'ın kanı ısınmıştı, ilk ve son kez içtiği biranın etkilerine benziyordu, boğazında bir hoşluk, vücudunda bir sıcaklık...
"İşte başlıyor..." diye düşündü, Theodor ve diğerlerini gözden kaybetti...
"Tanrı sizinle olsun kardeşlerim. Theodor, Axel, Albrecht, hadi..."
Önce Axel'le sarıldılar, manevî kardeşini sardı sıkıca Karlheinz, upuzun kahverengi saçlarını tuttu, sevgiyle ve dostlukla onu bıraktı. Konuşamadı onunla, Axel de hemen arkasını döndü zaten. Sonra Albrecht'le sarıldılar, onunla çok bir alışverişi yoktu.
"Tanrı seninle olsun Karl." dedi Albrecht, geri çekildi. Şef Randolf'la birbirlerinin bileklerini sıkıca kavradılar, sert bakışlarla birbirlerine güven verdiler. Sonra Şef Randolf'un önünden çekildi, kardeşine baktı... Rahat ve sessiz, sertleştirilmiş bir kaç kat siyah deri zırhıyla neredeyse görünmüyordu. Theodor hızla çıktı Karlheinz'ın önüne, sıkıca sarıldılar... Karlheinz mırıldandı:
"Sakın öleyim deme. Sakın. Ölme, seni öldürürüm ölme!" Etrafındakiler hafifçe gülüşünce saçmaladığını anladı, geri çekildi. Kardeşine baktı. Arkasındaki binlerce Burgund'a... Theodor'a son bir kez baktıktan sonra şehrin surlarına döndü.
"Hadi Theodor..." dedi, Theodor, Axel ve Albrecht, arkalarında yirmiye yakın elit kolcuyla birlikte surlara doğru çıt ses çıkarmadan koşmaya başladılar...
Savaşın heyecanıyla gecenin soğukluğundan kurtulan Karlheinz'ın kanı ısınmıştı, ilk ve son kez içtiği biranın etkilerine benziyordu, boğazında bir hoşluk, vücudunda bir sıcaklık...
"İşte başlıyor..." diye düşündü, Theodor ve diğerlerini gözden kaybetti...
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
Hüzünlü vedalaşmayı bir kenara bırakmalıydı artık. Ölüm kalım savaşı başlamıştı, kaderin iki zalim eli birleşiyordu...
Sessizce koşarak surlara iyice yaklaştılar. Yayını çaprazlamasına gövdesine geçirdi, iki küçük kılıcının kınlarında olduğundan emin oldu, ve kamasını çıkardı. Yanında koşan Axel de aynısını yaptı, Albrecht ve geri kalanlar da.
Surların dibine geldi, kara zırhlara bürünmüş yirmi üç adam. Önce nöbetçilerin surların o kısmından yürümediklerinden emin oldular. Sonra ise Albrecht'le son ve kısa bir bakışma...
Askerlerinden biri ona kancalı ipi fırlattı. Kancalı halat surlara tutundu. Theodor eliyle bir kez çekerek ipin iyi tuttuğundan emin olduktan sonra tırmanmaya başladı.
Surlara tırmandıktan sonra hemen çömeldi, geceye ayın ışığının vurmaması şanstan öte bir plandı, ve çok işlerine yarayacaktı. Sırayla Axel, Albrecht, sonrasında ise yirmi kolcu surlara çıktılar. Yirmi üç adam surların üzerindeydi. Theodor'un işaretiyle adamlar kapıya doğru sessizce ve hızlı adımlarla yürümeye başladılar. İlk nöbetçi göründüğünde hepsi aynı anda yere kapaklandılar. Gecenin karanlığında adamın zırhı ancak sızabilen ay ışığıyla parlıyordu. Nöbetçi voltalar atıyordu, bir saldırı beklemediği her halinden belliydi.
Sıkıcı bir nöbetti yine, uyusa uyuyamazdı, duvar nöbetiydi bu, iç nöbet gibi değildi. Bira içerek barbut oynayamazdı. Sadece soğuktan kıçı donarak boş boş volta atardı.
Theodor adamın voltalarını takip etti, ne zaman ki adam arkasını onlara döndü, Theodor ayaklandı. Hızla ve tüy kadar hafif adımlarla yürüyerek adamın arkasında belirdi. Sol eliyle adamın ağzını kapatıp, sağ eliyle bir kaç saniyede adamın boğazını kesti, adamın öldüğünden emin olunca onu yavaşça yere bıraktı. Theodor tekrar yere çömeldi, diğer adamlar da onun yanına geldi.
Sonunda kuzey kapısının burcu göründü.
İçeride en fazla beş adam vardı. Camsız açıklıklardan içeride yanan ateşin ışığı geliyor, tüketilen alkolün kokusu geliyordu. İşin en zor kısmı burasıydı. Axel, Albrecht, Theodor, ve en yetenekli iki suikastçi özellikli adam, küçük burcun etrafına toplandı. Diğer adamlar ise oklarını yaylarına yerleştirerek olası bir problemi önlemeyeceklerdi.
Önce Theodor içeriyi dinledi, ses gelip gelmediğini kontrol etti. Horlama sesinden başka hiç bir şey duyulmuyordu. Herkesin uyuduğunu düşündü Theodor, kapıyı sessizce açtı. Muhtemelen hayatının en büyük hatasını yapmıştı.
İçeride uyuyan üç, uyanık ve ateşi seyreden iki kişi vardı. Bir anda açılan kapıya dönen adamlarla kapkara zırhlara bürünmüş üç adam gözgöze geldiler. Öyle bir andı ki, zaman havada asılı kalmış gibiydi. Kimse, beş adam da ne yapacağını bilemedi bir an. Tanrıya şükür ki ilk davranan Axel oldu.
Neredeyse uçarak iki adamın arasından geçti, birinin ağzını kapatırken diğerinin başını küçük bıçağıyla kopardı, ağzını kapattığı adamın da gırtlağını alırken Albrecht uyuyan adamların ağzını kapatarak öldürüyordu, diğer iki adam da aynısını yaparken Theodor öylece kalakalmıştı. Kapı burcundaki beş adam öldürülmüştü, Theodor ise hala dikiliyordu.
Albrecht yanına geldi, neredeyse sıfır sesle sordu:
"İyi misin? Theodor?"
"İyiyim iyiyim, devam edelim."
Az daha Burgundları bir kez daha yok etme tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyordu.
Sessizce koşarak surlara iyice yaklaştılar. Yayını çaprazlamasına gövdesine geçirdi, iki küçük kılıcının kınlarında olduğundan emin oldu, ve kamasını çıkardı. Yanında koşan Axel de aynısını yaptı, Albrecht ve geri kalanlar da.
Surların dibine geldi, kara zırhlara bürünmüş yirmi üç adam. Önce nöbetçilerin surların o kısmından yürümediklerinden emin oldular. Sonra ise Albrecht'le son ve kısa bir bakışma...
Askerlerinden biri ona kancalı ipi fırlattı. Kancalı halat surlara tutundu. Theodor eliyle bir kez çekerek ipin iyi tuttuğundan emin olduktan sonra tırmanmaya başladı.
Surlara tırmandıktan sonra hemen çömeldi, geceye ayın ışığının vurmaması şanstan öte bir plandı, ve çok işlerine yarayacaktı. Sırayla Axel, Albrecht, sonrasında ise yirmi kolcu surlara çıktılar. Yirmi üç adam surların üzerindeydi. Theodor'un işaretiyle adamlar kapıya doğru sessizce ve hızlı adımlarla yürümeye başladılar. İlk nöbetçi göründüğünde hepsi aynı anda yere kapaklandılar. Gecenin karanlığında adamın zırhı ancak sızabilen ay ışığıyla parlıyordu. Nöbetçi voltalar atıyordu, bir saldırı beklemediği her halinden belliydi.
Sıkıcı bir nöbetti yine, uyusa uyuyamazdı, duvar nöbetiydi bu, iç nöbet gibi değildi. Bira içerek barbut oynayamazdı. Sadece soğuktan kıçı donarak boş boş volta atardı.
Theodor adamın voltalarını takip etti, ne zaman ki adam arkasını onlara döndü, Theodor ayaklandı. Hızla ve tüy kadar hafif adımlarla yürüyerek adamın arkasında belirdi. Sol eliyle adamın ağzını kapatıp, sağ eliyle bir kaç saniyede adamın boğazını kesti, adamın öldüğünden emin olunca onu yavaşça yere bıraktı. Theodor tekrar yere çömeldi, diğer adamlar da onun yanına geldi.
Sonunda kuzey kapısının burcu göründü.
İçeride en fazla beş adam vardı. Camsız açıklıklardan içeride yanan ateşin ışığı geliyor, tüketilen alkolün kokusu geliyordu. İşin en zor kısmı burasıydı. Axel, Albrecht, Theodor, ve en yetenekli iki suikastçi özellikli adam, küçük burcun etrafına toplandı. Diğer adamlar ise oklarını yaylarına yerleştirerek olası bir problemi önlemeyeceklerdi.
Önce Theodor içeriyi dinledi, ses gelip gelmediğini kontrol etti. Horlama sesinden başka hiç bir şey duyulmuyordu. Herkesin uyuduğunu düşündü Theodor, kapıyı sessizce açtı. Muhtemelen hayatının en büyük hatasını yapmıştı.
İçeride uyuyan üç, uyanık ve ateşi seyreden iki kişi vardı. Bir anda açılan kapıya dönen adamlarla kapkara zırhlara bürünmüş üç adam gözgöze geldiler. Öyle bir andı ki, zaman havada asılı kalmış gibiydi. Kimse, beş adam da ne yapacağını bilemedi bir an. Tanrıya şükür ki ilk davranan Axel oldu.
Neredeyse uçarak iki adamın arasından geçti, birinin ağzını kapatırken diğerinin başını küçük bıçağıyla kopardı, ağzını kapattığı adamın da gırtlağını alırken Albrecht uyuyan adamların ağzını kapatarak öldürüyordu, diğer iki adam da aynısını yaparken Theodor öylece kalakalmıştı. Kapı burcundaki beş adam öldürülmüştü, Theodor ise hala dikiliyordu.
Albrecht yanına geldi, neredeyse sıfır sesle sordu:
"İyi misin? Theodor?"
"İyiyim iyiyim, devam edelim."
Az daha Burgundları bir kez daha yok etme tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyordu.
Theodor Leonhard- Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 30/10/10
Konum : Vicus Markomanni
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
Burgund ordusu karanlık ovada bekleşirken 23 adam surları ele geçiriyordu.Kapının üzerinde iki adam bekliyordu.Onlar yayları ellerinde sohbet ederlerken aşağıdan gürültüler duyuldu.Nöbet değişim vakti gelmişti.Şimdi altı adam kapının üstündeydi.Nöbet süreleri dolmasına rağmen ilk ikisi soğuk yataklarını birer şişe bira için bekletmeye razıydı.Gülerek, fazla ses etmeden konuşmaya başladılar.Hiçbirinin biraz ilerde 13 bin Burgund savaşçısının beklediğinden haberi yoktu.Ancak hepsi şehirde otuz bin silahlı Lombard'ın uyuduğundan haberdardı.
Tarih Baba- Mesaj Sayısı : 164
Kayıt tarihi : 26/08/10
Rütbe : Kurgucu
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
Kale kapılarının üzerindeki altı adam halledilebilirdi fakat, sessizce halledilmeliydi. Theodor, Albrecht, Axel ve iki suikastçi, oraya doğru yöneldiler. Yanlarında iki de okçu vardı. Plan basitti.
Beş adet küçük kılıçlarla donanmış adam kapının önüne kadar geldiler. İki okçu ise okları yaylarına koyarak camsız pencereden yavaşça yükseldiler.
Theodor kapıyı açtı, beş adam içeri girerken altı adamdan ikisinin kafası iki ok tarafından parçalanmıştı. Beş adam içeri daldılar, Theodor biri daha arkasını dönemeden boğazını kesip yere bıraktı, Axel yine havalı bir hamleyle onlara en uzak konumdaki Lombardın kafasını parçalayıverdi. Albrecht ve diğer suikastçi ise ateş başındaki adama gittiler, ikisi iki yandan boğazını kesince adamın başı yerinde daha fazla duramadı, Albrecht başı eline alıp düşerek gürültü çıkarmasını engellemeye çalışıyordu. Son suikastçi ise seri iki hamleyle adamın çenesinden alnına kadar kafasını ikiye böldü.
Çığlık bile atamamışlardı.
Yüzündeki ekşi ifadeyle Albrecht iğrenmeyle karışık bir mimikle kopmuş başı yere koydu ve kanlı ellerini masaya sildi olağanca. Diğer adam ise yavaşça bedeni yere yatırdı.
Sonra hepsinin gözleri tek noktada kilitlendi: Kapının açılma mekanizması.
Altı adam, üçü bir üçü diğer tarafa olmak üzere çıkrık benzeri yapını başına geçtiler, yüklendiler...
Kapının demir parmaklıkları yukarı kalkarken gürültü çıkmasın diye dua ediyorlar, dua etmenin ötesinde çok çok yavaşça açıyorlardı kapıları. Kapı milim milim oynuyordu neredeyse, duracaktı. Sonrasında ise planda bir yanlışlık yaptıklarını fark ettiler. Kendi hallerine gülerek, kapıyı açmayı kestiler. Okçulardan biri çıktıkları halattan gerisingeri indi, Karlheinz ve Burgundlara haber yollamak için.
Kapı tam olarak açıldığında Burgund ordusunun önlerinde bir yere bir ok düşecekti, surların kuzey kısmı ve kışla nöbetçileri temizlendiğinde ise ikinci bir ok. Yirmi iki kişi kalmışlardı.
Dikdörtgen biçimindeki kalenin tam ortasındaki kapıdan, on bir adam bir yana, yanlarında Axel ve Albrecht'le, kalan on bir kişi ise bir yana gittiler. İşi biten kapının ana suruna gidecekti.
Tanrıya şükür, şimdilik her şey yolundaydı.
Beş adet küçük kılıçlarla donanmış adam kapının önüne kadar geldiler. İki okçu ise okları yaylarına koyarak camsız pencereden yavaşça yükseldiler.
Theodor kapıyı açtı, beş adam içeri girerken altı adamdan ikisinin kafası iki ok tarafından parçalanmıştı. Beş adam içeri daldılar, Theodor biri daha arkasını dönemeden boğazını kesip yere bıraktı, Axel yine havalı bir hamleyle onlara en uzak konumdaki Lombardın kafasını parçalayıverdi. Albrecht ve diğer suikastçi ise ateş başındaki adama gittiler, ikisi iki yandan boğazını kesince adamın başı yerinde daha fazla duramadı, Albrecht başı eline alıp düşerek gürültü çıkarmasını engellemeye çalışıyordu. Son suikastçi ise seri iki hamleyle adamın çenesinden alnına kadar kafasını ikiye böldü.
Çığlık bile atamamışlardı.
Yüzündeki ekşi ifadeyle Albrecht iğrenmeyle karışık bir mimikle kopmuş başı yere koydu ve kanlı ellerini masaya sildi olağanca. Diğer adam ise yavaşça bedeni yere yatırdı.
Sonra hepsinin gözleri tek noktada kilitlendi: Kapının açılma mekanizması.
Altı adam, üçü bir üçü diğer tarafa olmak üzere çıkrık benzeri yapını başına geçtiler, yüklendiler...
Kapının demir parmaklıkları yukarı kalkarken gürültü çıkmasın diye dua ediyorlar, dua etmenin ötesinde çok çok yavaşça açıyorlardı kapıları. Kapı milim milim oynuyordu neredeyse, duracaktı. Sonrasında ise planda bir yanlışlık yaptıklarını fark ettiler. Kendi hallerine gülerek, kapıyı açmayı kestiler. Okçulardan biri çıktıkları halattan gerisingeri indi, Karlheinz ve Burgundlara haber yollamak için.
Kapı tam olarak açıldığında Burgund ordusunun önlerinde bir yere bir ok düşecekti, surların kuzey kısmı ve kışla nöbetçileri temizlendiğinde ise ikinci bir ok. Yirmi iki kişi kalmışlardı.
Dikdörtgen biçimindeki kalenin tam ortasındaki kapıdan, on bir adam bir yana, yanlarında Axel ve Albrecht'le, kalan on bir kişi ise bir yana gittiler. İşi biten kapının ana suruna gidecekti.
Tanrıya şükür, şimdilik her şey yolundaydı.
En son Theodor Leonhard tarafından Paz Ara. 12, 2010 2:19 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Theodor Leonhard- Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 30/10/10
Konum : Vicus Markomanni
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
On üç bine yakın erkek. Tek bir kadın.
Mathilda zırhının ağırlığıyla çökmüş, kılıcını yere bırakmış, oturuyordu. Gecenin soğuğundan onu koruyan tek zırhıydı, bir de yün gömleği. Korkuyordu Mathilda, delicesine korkuyordu... Hem kendi, hem Karlheinz için.
Bir de...
Rahmine düşen can için. Pagan öğretmeninin ona öğrettiklerine dayanarak, çocuklu olduğunda kanaat getirmişti. Henüz evlenmemişlerken hem de... Ama her halükarda, sözünü almıştı Karlheinz'ın, dönünce evleneceklerdi...
Dönünce... Her şey çok daha iyi olacaktı.
Mathilda zırhının ağırlığıyla çökmüş, kılıcını yere bırakmış, oturuyordu. Gecenin soğuğundan onu koruyan tek zırhıydı, bir de yün gömleği. Korkuyordu Mathilda, delicesine korkuyordu... Hem kendi, hem Karlheinz için.
Bir de...
Rahmine düşen can için. Pagan öğretmeninin ona öğrettiklerine dayanarak, çocuklu olduğunda kanaat getirmişti. Henüz evlenmemişlerken hem de... Ama her halükarda, sözünü almıştı Karlheinz'ın, dönünce evleneceklerdi...
Dönünce... Her şey çok daha iyi olacaktı.
Mathilda- Mesaj Sayısı : 20
Kayıt tarihi : 04/12/10
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
Theodor Albrecht'le son kez sarıldıktan sonra kuzey surlarının batısına doğru koşmaya başladı...
Surların batısında altı burç vardı. Surların üzerine dikilmiş küçük kulübeler gibilerdi, içlerinde en fazla üçer adam vardı. Theodor'un gittiği batı tarafında altı, diğer tarafta beş burç bulunuyordu.Theodor ve diğer on kişi, ilk burca daldılar...
Nöbet değişimi daha az önce olmasına rağmen içerideki iki adamdan biri uyuyor, diğer ise kuzeye doğru düşünceli gözlerle bakıyordu, bir elinde tahta bir bira maşrapası tutuyordu. Adamın düşünceli gözleri bir an şaşkınlıkla açıldı, maşrapasının elinde gevşediğini görebiliyordu Theodor...
Adam hayretler içerisinde arkasını döndü, telaşla maşrapayı yerinden bıraktı, burcun kapısından çıkmaya hazırlandı. Fakat okçulardan biri ondan önce davrandı, küçük bıçağıyla adamın kalbini parçalayıp, onu yavaşça yere koydu. Sızmış adam ise çocuk oyuncağıydı, diğer bir asker adamın gırtlağını kesti.
"Kaldı beş..."
Kan, nehirler gibi aktı, surların tepesi kırmızıya boyandı... Theodor Surların batı tarafını temizledikten sonra buluşma yerlerine döndü. Orada Axel ve Albrecht, diğer dokuz adamla onları bekliyordu. Konuşmaya gerek duymadılar, direk surlardan kışlanın nöbetçilerine doğru şahin bakışlar attılar.
Theodor, Axel, Albrecht, ve iki okçu, iki kapıda bekleyen beş adama nişan aldılar. Diğer bir okçu yumruğunu havaya kaldırdı, üç parmağını yukarı açtı... Sessizce fısıldadı:
"Üç, iki, bir..."
Bir dediği anda beş ok gecenin havasını yararak beş muhafızın başını parçaladı. Bir süre bekleyip, başka kimsenin olmadığından emin olduktan sonra, kapının ana burcuna gittiler. Theodor eline bir ok aldı, yayına yerleştirdi, ve Burgund ordusunun olması gereken yerden on-on beş metre ileriyi nişan alarak fırlattı. Şimdi sekiz kişi, kale kapısını açacaklardı.
Kapıyı milim milim açtılar, gece uçan baykuşlar kadar sessizdiler, ağır metal parmaklıklar yerin gücünden kurtularak yukarı doğru yükseliyordu... Kapıyı bir adamın ancak geçeceği kadar açıp, sıkıştırdılar.
Theodor, ikinci okunu eline aldı, ve aynı yere fırlattı... Artık tek yapması gerek ağabeyinin ordusunu beklemekti.
Surların batısında altı burç vardı. Surların üzerine dikilmiş küçük kulübeler gibilerdi, içlerinde en fazla üçer adam vardı. Theodor'un gittiği batı tarafında altı, diğer tarafta beş burç bulunuyordu.Theodor ve diğer on kişi, ilk burca daldılar...
Nöbet değişimi daha az önce olmasına rağmen içerideki iki adamdan biri uyuyor, diğer ise kuzeye doğru düşünceli gözlerle bakıyordu, bir elinde tahta bir bira maşrapası tutuyordu. Adamın düşünceli gözleri bir an şaşkınlıkla açıldı, maşrapasının elinde gevşediğini görebiliyordu Theodor...
Adam hayretler içerisinde arkasını döndü, telaşla maşrapayı yerinden bıraktı, burcun kapısından çıkmaya hazırlandı. Fakat okçulardan biri ondan önce davrandı, küçük bıçağıyla adamın kalbini parçalayıp, onu yavaşça yere koydu. Sızmış adam ise çocuk oyuncağıydı, diğer bir asker adamın gırtlağını kesti.
"Kaldı beş..."
Kan, nehirler gibi aktı, surların tepesi kırmızıya boyandı... Theodor Surların batı tarafını temizledikten sonra buluşma yerlerine döndü. Orada Axel ve Albrecht, diğer dokuz adamla onları bekliyordu. Konuşmaya gerek duymadılar, direk surlardan kışlanın nöbetçilerine doğru şahin bakışlar attılar.
Theodor, Axel, Albrecht, ve iki okçu, iki kapıda bekleyen beş adama nişan aldılar. Diğer bir okçu yumruğunu havaya kaldırdı, üç parmağını yukarı açtı... Sessizce fısıldadı:
"Üç, iki, bir..."
Bir dediği anda beş ok gecenin havasını yararak beş muhafızın başını parçaladı. Bir süre bekleyip, başka kimsenin olmadığından emin olduktan sonra, kapının ana burcuna gittiler. Theodor eline bir ok aldı, yayına yerleştirdi, ve Burgund ordusunun olması gereken yerden on-on beş metre ileriyi nişan alarak fırlattı. Şimdi sekiz kişi, kale kapısını açacaklardı.
Kapıyı milim milim açtılar, gece uçan baykuşlar kadar sessizdiler, ağır metal parmaklıklar yerin gücünden kurtularak yukarı doğru yükseliyordu... Kapıyı bir adamın ancak geçeceği kadar açıp, sıkıştırdılar.
Theodor, ikinci okunu eline aldı, ve aynı yere fırlattı... Artık tek yapması gerek ağabeyinin ordusunu beklemekti.
Theodor Leonhard- Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 30/10/10
Konum : Vicus Markomanni
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
İlk ok düştü, Karlheinz'ın yüreğine inen ateş topları kanı beynine sıçrattı. Elinde baltasını daha sıkı kavradı, çift baltasını kontrol etti. Saçlarının tokasını daha da bir sıktı, sakallarını okşamaya başladı.
Gergin sessizlik yere yığılan bir adamla bozuldu. Theodor'un ikinci oku.
"Gerizekalı..."
Karlheinz arkasında on üç bin, adamla, Lovosice surlarına doğru yürümeye başladı.
Lovosice surlarına yaklaştıkça adamların adımları hızlanıyordu, Karlheinz onları zorlukla durduruyordu, bir kaç çizgi halindeki adamlar Karlheinz'ın hareketiyle kapıdan geçebilecek tek bir dikdörtgene dönüştüler, Karlheinz adımlarını biraz daha hızlandırdı.
Kapı çok yakındaydı.
Kalbinin her atışı şakaklarındaydı, yüreğinde savaşın sonsuz arzusu yükseliyordu. Kan, güçlerin savaşı, kaslar, kollar, iç organlar.
Karlheinz kapıdan içeri ilk girendi, yukarıdaki yüzü gülen Theodor'a ve yeteneğine şükrediyordu. Kışlanın nöbetçileri yerdeydi, kiminin kafası parçalanmış, kiminin kalbine birer yardalık bir kaç ok saplanmıştı. Karlheinz baltasını daha iyi kavradı, içeride katledilmeyi bekleyen iki bin Lombard askeri vardı.
İçeri girdiler kolaylıkla, askerler mışıl mışıl uyuyordu. Burgund askerleri sessizce içeri girdiler, koca bir binaya yayıldılar. Uyanır gibi olanın başını koparacaklardı, eğitimler sırasında hızlı öldürme üzerinde de eğitilmişlerdi.
Arada bir kaç boğaz hırıltısı geliyordu bir Lombard'ın daha başının koptuğunu işaret veren, fakat bunun dışında bütün yatakhaneler basıldı. Karlheinz komutanın uyuyan muhafızlarını kolayca halletti, tek hamlede iki baş aldı.
Kışla komutanının penceresinden surdaki Theodor'a baktı, gülümseyerek ve içindeki savaş, katliam aşkını dışarıya vurarak, Theodor'da ona güldü, Karlheinz hemen arkasında duran askere fısıldadı:
"Başlayın."
Emir kulaktan kulağa ilk yatakhanedeki adama kadar yayıldı, ilk adamdan başlayarak baltalar Lombardlar'ın boğazına inmeye başladı...
Uyanır gibi olanların veya uyananların sırası daha önce geliyordu, sırayla inip kalkan, yeni ve sağlam, keskin dövülmüş Burgund savaş baltaları, yarım saat içerisinde iki bin Lombard başı kopardılar...
Son zevk ise Karlheinz'ındı. Gözleri hayretle açılan komutanın gözlerindeki ifadeyi sabitleyerek, koca baltasını kaldırdı, sıcak bıçakla tereyağını dilercesine, komutanın boynunu kesti. Karlheinz kışladan çıktı, içeri giren dört bin Burgund da onunla beraber.
Her şey fazlasıyla iyi gidiyordu, alarm bile verememişlerdi.
"Aryus'a şükürler olsun..." Burgund ordusu iç kaleye doğru yola çıktı, işte şimdi alarm verilmesi işten bile değildi, on üç bin kişi şehrin sokaklarından yürüyordu. Daha doğrusu koşuyordu, evlerin ışıkları bir bir yanarken, Burgundlar kışlaya ulaştı.
En önde giden Karlheinz dört muhafız gördü kapıyı kollayan, gürültüye yeni yeni uyanmışlar, karşılarında binlerce adamı görüp, şaşırmışlardı. Muhafızlardan biri haykırıyordu:
"Tanrı aşkına! Düş görüyör olmalıyım! Aman tanrım!"
Adamın son sözleri oldu.
Karlheinz ağır baltasıyla adamı boydan boya ikiye böldü, diğer adamlar daha muhafızlar ne olduğunu anlayamadan kıyametlerini hazırladılar... Burgundlar içeri daldı.
Kilise papazı ise olanları dehşet ve şaşkınlıkla izlerken, bir kaç kelime kekeleyebildi:
"Zangoç! Çanı çal, alarm ver... Sen! Genç oğlan, kapıları kilitle..."
Karlheinz'ın baltası hiç durmadı, bir sağa iniyordu, bir sola, her indiği yerden beyin parçaları fışkırıyordu, kanlar kışlanın zemininde bir nehir gibi olmuştu. Zırhsız bedenin kaslarını kanlar ısıtıyordu geceye karşı. Bu yaptıkları büyük bir kıyımdı, uyuyan ya da yeni uyanmış adamları öldürüyorlardı. Bu... Vahşetti.
Bunu biraz daha düşünürse baltasını bırakacağını hissetti Karlheinz, makinalaşmış gibi, öldürmeye devam etti...
Bu sırada zangoç çana ulaştı, iplere delicesine asıldı, tüm gücünü kullanarak, zili çaldı...
İçeride ise kan durmuyordu. Dışarıdan kilisenin çanları delirmişçesine sesleniyordu: "Uyanın!" Hayal edebiliyordu Karlheinz korkudan çılgına dönmüş zangoçu, sıradan bir gecede yine, her zamanki gibi bir tanesinde, binlerce silahlı adam şehri basmıştı... Şehir uyanıyordu artık...
Karlheinz artık uyanan kışlaya tekrar baktı, baltası canları çiçek toplarcasına topluyordu, kolaylıkla, balta yere eğiliyor, canı koparıyor, Karlheinz'a uzatıyordu.
Zar zor uyanmış ve komutanı korumaya çalışan otuz adamı gördü Karlheinz, delicesine bir korkuyla çekiçlere, kılıçlara, baltalara sarılmış adamlar, karşılarındaki şeytani gücü yok etmeye çalışıyorlardı.
Roller değişmişti, hayatın sahnesinde, insanlık kumpanyasındaki Karlheinz, bu gece şeytandı.
Önce kendi etrafında bir tur atarak bir askerin başını kopardı, sonrasında sola doğru bir hamle yaparak bir Lombard askerinin de vücudunu kolsuz bıraktı. Sonra sağa doğru tam bir dönüş yaparak bir düşmanı da ikiye böldü. Burgundlar geceye ölüm kusturuyordu...
Son bir kaç adama ulaşıldığında, komutan baltasını yere fırlattı, diz çöktü. Ellerini birleştirerek yukarı kaldırdı. Diğer askerler de diz çöktü, onu takiben. Adam korkudan titreyen sesiyle yalvardı:
"Lütfen... Lütfen..."
Karlheinz bu gece şeytandı.
Komutanın başını ikiye bölen baltası iki seri hamleyle daha en yakındaki iki askeri daha parçaladı. Diğer dört asker de kolayca öldürüldü, iki saat sürede dört bin asker öldüren Burgund ordusu sadece otuz kadar kayıp vermişti.
Karlheinz emri verdi:
"İç kaleyi kuşatın! Size saldırmayan sivillere karışmayın, bu gece yağma yok! Fakat size saldıranlar hakkında karar sizindir fakat bana sorarsanız, aylardır eğitilmiş olduğunuz şeyi yapın!"
Karlheinz kışlanın önünde kükredi:
"ÖLDÜRÜN!"
Gergin sessizlik yere yığılan bir adamla bozuldu. Theodor'un ikinci oku.
"Gerizekalı..."
Karlheinz arkasında on üç bin, adamla, Lovosice surlarına doğru yürümeye başladı.
Lovosice surlarına yaklaştıkça adamların adımları hızlanıyordu, Karlheinz onları zorlukla durduruyordu, bir kaç çizgi halindeki adamlar Karlheinz'ın hareketiyle kapıdan geçebilecek tek bir dikdörtgene dönüştüler, Karlheinz adımlarını biraz daha hızlandırdı.
Kapı çok yakındaydı.
Kalbinin her atışı şakaklarındaydı, yüreğinde savaşın sonsuz arzusu yükseliyordu. Kan, güçlerin savaşı, kaslar, kollar, iç organlar.
Karlheinz kapıdan içeri ilk girendi, yukarıdaki yüzü gülen Theodor'a ve yeteneğine şükrediyordu. Kışlanın nöbetçileri yerdeydi, kiminin kafası parçalanmış, kiminin kalbine birer yardalık bir kaç ok saplanmıştı. Karlheinz baltasını daha iyi kavradı, içeride katledilmeyi bekleyen iki bin Lombard askeri vardı.
İçeri girdiler kolaylıkla, askerler mışıl mışıl uyuyordu. Burgund askerleri sessizce içeri girdiler, koca bir binaya yayıldılar. Uyanır gibi olanın başını koparacaklardı, eğitimler sırasında hızlı öldürme üzerinde de eğitilmişlerdi.
Arada bir kaç boğaz hırıltısı geliyordu bir Lombard'ın daha başının koptuğunu işaret veren, fakat bunun dışında bütün yatakhaneler basıldı. Karlheinz komutanın uyuyan muhafızlarını kolayca halletti, tek hamlede iki baş aldı.
Kışla komutanının penceresinden surdaki Theodor'a baktı, gülümseyerek ve içindeki savaş, katliam aşkını dışarıya vurarak, Theodor'da ona güldü, Karlheinz hemen arkasında duran askere fısıldadı:
"Başlayın."
Emir kulaktan kulağa ilk yatakhanedeki adama kadar yayıldı, ilk adamdan başlayarak baltalar Lombardlar'ın boğazına inmeye başladı...
Uyanır gibi olanların veya uyananların sırası daha önce geliyordu, sırayla inip kalkan, yeni ve sağlam, keskin dövülmüş Burgund savaş baltaları, yarım saat içerisinde iki bin Lombard başı kopardılar...
Son zevk ise Karlheinz'ındı. Gözleri hayretle açılan komutanın gözlerindeki ifadeyi sabitleyerek, koca baltasını kaldırdı, sıcak bıçakla tereyağını dilercesine, komutanın boynunu kesti. Karlheinz kışladan çıktı, içeri giren dört bin Burgund da onunla beraber.
Her şey fazlasıyla iyi gidiyordu, alarm bile verememişlerdi.
"Aryus'a şükürler olsun..." Burgund ordusu iç kaleye doğru yola çıktı, işte şimdi alarm verilmesi işten bile değildi, on üç bin kişi şehrin sokaklarından yürüyordu. Daha doğrusu koşuyordu, evlerin ışıkları bir bir yanarken, Burgundlar kışlaya ulaştı.
En önde giden Karlheinz dört muhafız gördü kapıyı kollayan, gürültüye yeni yeni uyanmışlar, karşılarında binlerce adamı görüp, şaşırmışlardı. Muhafızlardan biri haykırıyordu:
"Tanrı aşkına! Düş görüyör olmalıyım! Aman tanrım!"
Adamın son sözleri oldu.
Karlheinz ağır baltasıyla adamı boydan boya ikiye böldü, diğer adamlar daha muhafızlar ne olduğunu anlayamadan kıyametlerini hazırladılar... Burgundlar içeri daldı.
Kilise papazı ise olanları dehşet ve şaşkınlıkla izlerken, bir kaç kelime kekeleyebildi:
"Zangoç! Çanı çal, alarm ver... Sen! Genç oğlan, kapıları kilitle..."
Karlheinz'ın baltası hiç durmadı, bir sağa iniyordu, bir sola, her indiği yerden beyin parçaları fışkırıyordu, kanlar kışlanın zemininde bir nehir gibi olmuştu. Zırhsız bedenin kaslarını kanlar ısıtıyordu geceye karşı. Bu yaptıkları büyük bir kıyımdı, uyuyan ya da yeni uyanmış adamları öldürüyorlardı. Bu... Vahşetti.
Bunu biraz daha düşünürse baltasını bırakacağını hissetti Karlheinz, makinalaşmış gibi, öldürmeye devam etti...
Bu sırada zangoç çana ulaştı, iplere delicesine asıldı, tüm gücünü kullanarak, zili çaldı...
İçeride ise kan durmuyordu. Dışarıdan kilisenin çanları delirmişçesine sesleniyordu: "Uyanın!" Hayal edebiliyordu Karlheinz korkudan çılgına dönmüş zangoçu, sıradan bir gecede yine, her zamanki gibi bir tanesinde, binlerce silahlı adam şehri basmıştı... Şehir uyanıyordu artık...
Karlheinz artık uyanan kışlaya tekrar baktı, baltası canları çiçek toplarcasına topluyordu, kolaylıkla, balta yere eğiliyor, canı koparıyor, Karlheinz'a uzatıyordu.
Zar zor uyanmış ve komutanı korumaya çalışan otuz adamı gördü Karlheinz, delicesine bir korkuyla çekiçlere, kılıçlara, baltalara sarılmış adamlar, karşılarındaki şeytani gücü yok etmeye çalışıyorlardı.
Roller değişmişti, hayatın sahnesinde, insanlık kumpanyasındaki Karlheinz, bu gece şeytandı.
Önce kendi etrafında bir tur atarak bir askerin başını kopardı, sonrasında sola doğru bir hamle yaparak bir Lombard askerinin de vücudunu kolsuz bıraktı. Sonra sağa doğru tam bir dönüş yaparak bir düşmanı da ikiye böldü. Burgundlar geceye ölüm kusturuyordu...
Son bir kaç adama ulaşıldığında, komutan baltasını yere fırlattı, diz çöktü. Ellerini birleştirerek yukarı kaldırdı. Diğer askerler de diz çöktü, onu takiben. Adam korkudan titreyen sesiyle yalvardı:
"Lütfen... Lütfen..."
Karlheinz bu gece şeytandı.
Komutanın başını ikiye bölen baltası iki seri hamleyle daha en yakındaki iki askeri daha parçaladı. Diğer dört asker de kolayca öldürüldü, iki saat sürede dört bin asker öldüren Burgund ordusu sadece otuz kadar kayıp vermişti.
Karlheinz emri verdi:
"İç kaleyi kuşatın! Size saldırmayan sivillere karışmayın, bu gece yağma yok! Fakat size saldıranlar hakkında karar sizindir fakat bana sorarsanız, aylardır eğitilmiş olduğunuz şeyi yapın!"
Karlheinz kışlanın önünde kükredi:
"ÖLDÜRÜN!"
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
İç kalenin etrafını çeviren Burgundlar tahta kapıyı zorluyordu. Tek bir koç başı getirmişlerdi, Karlheinz da dahil olmak üzere beş bir yanda, beş diğer yanda olmak üzere en iri on Burgund koç başını kapıya vuruyordu. Taştan ve kütükten yapılmış koç başı tahta kapıyı zorluyor, menteşelerden toz kaldırıyordu...
Lanet olası okçular...
İç kalenin her dehlizinden çıkan okçular, neredeyse hepsi isabetli atışlarla Burgund ordusunu resmen eritiyor, başında Theodor'un bulunduğu okçular onlara karşı çok zayıf kalıyordu. Bunun dışında Burgund ordusunu azaltan diğer ve çok az etkili olan faktör ise evlerinden çıkan Lombard çiftçileri, işçileri, kısacası Lombard halkıydı. Oduncu baltalarıyla, kasaturalarla saldırıyorlar, vatanlarını istila etmeye çalışan bu yabancı güce karşı savaşıyorlardı.
Karlheinz bu gece şeytandı.
Yukarıdan atılan oklardan koçbaşını koruyan tahta tavan sayesinde kurtuluyorlardı, fikir akıncı Randolf'a aitti. Geniş bir kalasa tutturulmuş sekiz tahta parçasını sekiz adam yukarıda tutuyor, geniş kalas ise koç başını koruyordu. Kalkanın tutma yerlerinden yukarıda bulunan tahtalar da tutucuları koruyordu fakat o kadar etkili değillerdi, arada bir adam ölüyor, hemen yerine yedeği geçiyordu.
Karlheinz bu gece caniydi.
Lanet olası kapı bir an önce açılmazsa, işleri çok zorlaşacaktı. Zira güneyden gelen ve yok edilmeyen tek kışladaki iki bin asker yola çıkmıştı. Ve şehir direnişçileri Burgundları eritiyordu. Karlheinz neredeyse korkarak kükredi:
"Aslanlar! Bu vuruşla kapıyı açıyoruz!" Karlheinz ruhunu kollarına odakladı, gözlerini kapattı. Geriye doğru sayan tutucuları takip etti:
"Üç... İki... Bir..."
Karlheinz büyük bir hızla koçbaşını sürükledi, kalan dokuz yiğitle, ve kapıdan içeri girdi koç başının taş kısmı... Yine aynı hızda çektiler en büyük hasarı vermek için verebilecekleri, fakat çektikleri anda içeriden çıkan gürültü inanılmazdı... Savaşmak istiyordu içerideki adamlar, savunmak değil.
Koçbaşının son vuruşuyla kapı ağzına kadar açıldı, Karlheinz koçbaşını yere attı, eline baltasını aldı, gözünü kararttı ve savaşa girdi.
Lanet olası okçular...
İç kalenin her dehlizinden çıkan okçular, neredeyse hepsi isabetli atışlarla Burgund ordusunu resmen eritiyor, başında Theodor'un bulunduğu okçular onlara karşı çok zayıf kalıyordu. Bunun dışında Burgund ordusunu azaltan diğer ve çok az etkili olan faktör ise evlerinden çıkan Lombard çiftçileri, işçileri, kısacası Lombard halkıydı. Oduncu baltalarıyla, kasaturalarla saldırıyorlar, vatanlarını istila etmeye çalışan bu yabancı güce karşı savaşıyorlardı.
Karlheinz bu gece şeytandı.
Yukarıdan atılan oklardan koçbaşını koruyan tahta tavan sayesinde kurtuluyorlardı, fikir akıncı Randolf'a aitti. Geniş bir kalasa tutturulmuş sekiz tahta parçasını sekiz adam yukarıda tutuyor, geniş kalas ise koç başını koruyordu. Kalkanın tutma yerlerinden yukarıda bulunan tahtalar da tutucuları koruyordu fakat o kadar etkili değillerdi, arada bir adam ölüyor, hemen yerine yedeği geçiyordu.
Karlheinz bu gece caniydi.
Lanet olası kapı bir an önce açılmazsa, işleri çok zorlaşacaktı. Zira güneyden gelen ve yok edilmeyen tek kışladaki iki bin asker yola çıkmıştı. Ve şehir direnişçileri Burgundları eritiyordu. Karlheinz neredeyse korkarak kükredi:
"Aslanlar! Bu vuruşla kapıyı açıyoruz!" Karlheinz ruhunu kollarına odakladı, gözlerini kapattı. Geriye doğru sayan tutucuları takip etti:
"Üç... İki... Bir..."
Karlheinz büyük bir hızla koçbaşını sürükledi, kalan dokuz yiğitle, ve kapıdan içeri girdi koç başının taş kısmı... Yine aynı hızda çektiler en büyük hasarı vermek için verebilecekleri, fakat çektikleri anda içeriden çıkan gürültü inanılmazdı... Savaşmak istiyordu içerideki adamlar, savunmak değil.
Koçbaşının son vuruşuyla kapı ağzına kadar açıldı, Karlheinz koçbaşını yere attı, eline baltasını aldı, gözünü kararttı ve savaşa girdi.
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
İçeriden fışkıran zırhlı adamlar topluluğu, dışarıdakilere çarptı...
Mancınıktan fırlatılan kayalar gibi dışarı taştı bir anda Lombard ordusu, kaya duvarlar gibi duran Burgund ordusuna çarptı. Bir anlığına roller değişmiş gibiydi, Lombardlar Burgundlara saldırıyor görüntüsü vardı. Hatta Karlheinz'ın yanında duran beş ya da altı adam bir dakikadan kısa bir sürede yere serildiler. Fakat uzun sürmeyecekti tabii. Uzun sürmesine izin verilemezdi.
Burgund ordusu da bir anda ön safları tekrar doldurdu, baltalar ve çekiçler, kılıçlar ve kan konuşmaya başladı. Sayılar az da olsa, iki milletin de hırsı, çarpışmayı kıran kırana bir mücadeleye dönüştürüyordu.
Karlheinz şu ana kadar yaralanmamıştı, öldürdüğü Lombard'ın üzerine basarak ilerliyordu... Kapıdan içeri girebilen bir oydu, bir de tanımadığı, iri yapılı bir tip. İki taraf da eşit kayıp veriyor gibiydi, ta ki güney kışladan gelen askerler savaşa katılana dek.
İç kalenin tek kapısı olması savunmayı düşünerek yapılmış bir hareketti, fakat Lombard'lar bu düşüncenin kurbanı olmak üzereydi. Lombardlar kalenin önünü temizlemeye çalışıyordu fakat Burgundlar Karlheinz'ın emriyle arka safları güney kışlasının askerleriyle ilgilenmek üzere yola çıkarttı. Savaş alanı genişlerken, sayıca az Lombard'ların tek avantajı olan dar boğaz, güney kışlası için yok oldu.
Saatlerce savaştı iki Germen halkı, isimsiz kahramanlar düştü ve yenileri yükseldi onların yerine. Burgund halkı ise iç kaleden girememesine rağmen, güney kışlası askerlerini temizlemişti. Şimdi karşılarında az miktar iç kalede profesyonel, çok miktar dışarıda acemiyle baş başaydı. İç kaleyi savunan bölüğün gittikçe azaldığının, saflarının seyrekleştiğinin farkındaydı Karlheinz fakat bu içeri giremedikleri gerçeğini değiştirmiyordu. Burgundlar’ın sadece orta kısmında kalan askerleri savaşabiliyordu, geri kalanlar çevrelerini sarmış acemi çiftçiler, işçiler ve bunun gibi envai çeşit meslekten, ülkelerini savunmak için gelmiş Lombardlarla savaşıyordu.
Ve olacağı olan, oldu.
Karlheinz sonunda fırsatın geldiğini hissetti, hoş zaten içeride 1500 e yakın elit adam vardı, Burgundlar elbette sayılarıyla üstünlüğü sağlayacaklardı. Kanlı savaş son bulmayacaktı belki henüz, fakat iç kale kapısındaki muharebe son bulmak üzereydi.
Lombard safları iyice seyrekleşmeye başladığında Karlheinz emri verdi:
“ASLANLAR! DALIYORUZ!”
Burgundlar abartılı savaş naraları atmadılar, artık yorulmuşlardı ve bir an önce savaşı bitirmek istiyorlardı. Bu yüzden emre geciktirmeden fakat biraz da isteksiz uydular, iç kaleye doğru Germen halklarının en küçüğü yığıldı.
Karlheinz da yığılan kalabalıkla içeri girdi, önce ona hamle yapmak için koca çekicini kaldıran dev gibi bir adamdan sola sıyrıldı, sola sıyrıldığında karşısında bulduğu adamın bağırsaklarını yere döktükten sonra az önceki çekiç kafasını patlatmak üzere yere indi. Karlheinz bu sefer geri çekildi, ağır çekicini kolaylıkla kaldıran adamdan daha hızlı davrandı ve kasıklarından göğsüne kadar adamda derin bir yara açtı.
Savaş tüm hızıyla devam etti, iç kalenin meydanına girmişlerdi, surlardan oklar atılıyor, ortada ise Krallık korumaları ve en elit adamlarla Burgund ordusu savaşıyordu. O sırada yanında savaşan Axel’i fark etti, yay ve okunu her zaman sıkıcı bulmuş, iki adet palasını daha çok sevmişti. Şimdi de bunu açıkça belirtiyordu serice aldığı canlarla.
Surlara çıkan kulelerin kapılarını zorluyordu Burgundlar, içeride Kraliyet korumalarının canına okuyordu. Kraliyet korumaları eğitmli ve elit olabilirdi, fakat Burgundlar’ın hepsi üç-dört aydır eğitimden geçmiş deneyimli akıncılardı, sayı üstünlüğüyle de beraber Lombard’lar mahvedildi.
Sonunda surlara çıkıldığında okçular etkilerini kaybettiler, yanlarında taşıdıkları küçük kılıçlar ve kamalar, Demirciler Sokağı tarafından yeniden bilenmiş baltalara karşı hiçbir şey yapamadı. Çok az kayıp verdi Burgund ordusu, iç kalenin surları üzerinde.
İç kalenin meydana ele geçirldikten sonra, ana bina karşılarındaydı Burgundların, yorulmuş, hırpalanmışlardı. Önlerinde duran son engelden sonra, çocuklarına geri dönebileceklerdi, hayatları normale dönecekti ve kanlı Lovosice’de hak eden Burgundlar yaşayacaktı, zalim Lombard’lar değil.
Burgundlar koç başını bile geri almadılar, vahşileşmiş bir biçimde kapıyı parçalamaya çalışıyorlardı. Son binanın içinde en fazla yüz elli adam vardı, bütün Lombard askerlerinin en çetinleri, Kral ve maiyeti, rahipler… Lombardların en üst kesimi.
Ordu düzensiz biçimde kapıya savruluyordu, kapıyı yumruklayanlar vardı, tekmeleyenler, omuzlayanlar, tahta kapıyı parçalamaya çalışan çekiçler ve baltalar… Kapının dışındaki kana aç topluluk tek bir amaç için kapıyı kırmaya çalışıyordu:
İntikam ve adalet.
Kapı yavaş yavaş kırılıyordu, her vuruş bir parça daha uzaklaştırıyordu kapıdan ve içeridekileri kıyıma daha çok yaklaştırıyordu. Lombard ordusu yok edilmişti, şimdi sıra kıyımdaydı. Burgundlara saldıran sivillere acımıyordu kimse, onları tanrılarına yolluyorlardı askerler, aptalca davranışlarını kanlarıyla ödüyorlardı. Bu yalancı askerlerin Burgund ordusuna karşı neredeyse hiç şansları yoktu, tek avantajları oradan buradan çıkmalarıydı ki, orta ağırlıkta zırhlarla bile çevikleşmeye zorlanmış askerler genelde onları ikiye bölüyordu.
Sonunda ana binanın kapısı kırıldı, pencerelerdeki okçular bir anda yok oldular. Karlheinz onların da ana kapıyı savunmaya geldiğini düşünüyordu, artık onlar için yapacak bir şey kalmamıştı. Canlarını kahramanca vermeye geliyorlardı. Tekrar kanlı bir muharebe başladı, yine bir kapının önünde.
Nefret dolu, savaşı kazanmalarına bir adım kalmış Burgundlar.
Krallıklarının son nefesinde doğmuş, talihsiz Lombardlar.
Kan nehirler gibi akacaktı…
Mancınıktan fırlatılan kayalar gibi dışarı taştı bir anda Lombard ordusu, kaya duvarlar gibi duran Burgund ordusuna çarptı. Bir anlığına roller değişmiş gibiydi, Lombardlar Burgundlara saldırıyor görüntüsü vardı. Hatta Karlheinz'ın yanında duran beş ya da altı adam bir dakikadan kısa bir sürede yere serildiler. Fakat uzun sürmeyecekti tabii. Uzun sürmesine izin verilemezdi.
Burgund ordusu da bir anda ön safları tekrar doldurdu, baltalar ve çekiçler, kılıçlar ve kan konuşmaya başladı. Sayılar az da olsa, iki milletin de hırsı, çarpışmayı kıran kırana bir mücadeleye dönüştürüyordu.
Karlheinz şu ana kadar yaralanmamıştı, öldürdüğü Lombard'ın üzerine basarak ilerliyordu... Kapıdan içeri girebilen bir oydu, bir de tanımadığı, iri yapılı bir tip. İki taraf da eşit kayıp veriyor gibiydi, ta ki güney kışladan gelen askerler savaşa katılana dek.
İç kalenin tek kapısı olması savunmayı düşünerek yapılmış bir hareketti, fakat Lombard'lar bu düşüncenin kurbanı olmak üzereydi. Lombardlar kalenin önünü temizlemeye çalışıyordu fakat Burgundlar Karlheinz'ın emriyle arka safları güney kışlasının askerleriyle ilgilenmek üzere yola çıkarttı. Savaş alanı genişlerken, sayıca az Lombard'ların tek avantajı olan dar boğaz, güney kışlası için yok oldu.
Saatlerce savaştı iki Germen halkı, isimsiz kahramanlar düştü ve yenileri yükseldi onların yerine. Burgund halkı ise iç kaleden girememesine rağmen, güney kışlası askerlerini temizlemişti. Şimdi karşılarında az miktar iç kalede profesyonel, çok miktar dışarıda acemiyle baş başaydı. İç kaleyi savunan bölüğün gittikçe azaldığının, saflarının seyrekleştiğinin farkındaydı Karlheinz fakat bu içeri giremedikleri gerçeğini değiştirmiyordu. Burgundlar’ın sadece orta kısmında kalan askerleri savaşabiliyordu, geri kalanlar çevrelerini sarmış acemi çiftçiler, işçiler ve bunun gibi envai çeşit meslekten, ülkelerini savunmak için gelmiş Lombardlarla savaşıyordu.
Ve olacağı olan, oldu.
Karlheinz sonunda fırsatın geldiğini hissetti, hoş zaten içeride 1500 e yakın elit adam vardı, Burgundlar elbette sayılarıyla üstünlüğü sağlayacaklardı. Kanlı savaş son bulmayacaktı belki henüz, fakat iç kale kapısındaki muharebe son bulmak üzereydi.
Lombard safları iyice seyrekleşmeye başladığında Karlheinz emri verdi:
“ASLANLAR! DALIYORUZ!”
Burgundlar abartılı savaş naraları atmadılar, artık yorulmuşlardı ve bir an önce savaşı bitirmek istiyorlardı. Bu yüzden emre geciktirmeden fakat biraz da isteksiz uydular, iç kaleye doğru Germen halklarının en küçüğü yığıldı.
Karlheinz da yığılan kalabalıkla içeri girdi, önce ona hamle yapmak için koca çekicini kaldıran dev gibi bir adamdan sola sıyrıldı, sola sıyrıldığında karşısında bulduğu adamın bağırsaklarını yere döktükten sonra az önceki çekiç kafasını patlatmak üzere yere indi. Karlheinz bu sefer geri çekildi, ağır çekicini kolaylıkla kaldıran adamdan daha hızlı davrandı ve kasıklarından göğsüne kadar adamda derin bir yara açtı.
Savaş tüm hızıyla devam etti, iç kalenin meydanına girmişlerdi, surlardan oklar atılıyor, ortada ise Krallık korumaları ve en elit adamlarla Burgund ordusu savaşıyordu. O sırada yanında savaşan Axel’i fark etti, yay ve okunu her zaman sıkıcı bulmuş, iki adet palasını daha çok sevmişti. Şimdi de bunu açıkça belirtiyordu serice aldığı canlarla.
Surlara çıkan kulelerin kapılarını zorluyordu Burgundlar, içeride Kraliyet korumalarının canına okuyordu. Kraliyet korumaları eğitmli ve elit olabilirdi, fakat Burgundlar’ın hepsi üç-dört aydır eğitimden geçmiş deneyimli akıncılardı, sayı üstünlüğüyle de beraber Lombard’lar mahvedildi.
Sonunda surlara çıkıldığında okçular etkilerini kaybettiler, yanlarında taşıdıkları küçük kılıçlar ve kamalar, Demirciler Sokağı tarafından yeniden bilenmiş baltalara karşı hiçbir şey yapamadı. Çok az kayıp verdi Burgund ordusu, iç kalenin surları üzerinde.
İç kalenin meydana ele geçirldikten sonra, ana bina karşılarındaydı Burgundların, yorulmuş, hırpalanmışlardı. Önlerinde duran son engelden sonra, çocuklarına geri dönebileceklerdi, hayatları normale dönecekti ve kanlı Lovosice’de hak eden Burgundlar yaşayacaktı, zalim Lombard’lar değil.
Burgundlar koç başını bile geri almadılar, vahşileşmiş bir biçimde kapıyı parçalamaya çalışıyorlardı. Son binanın içinde en fazla yüz elli adam vardı, bütün Lombard askerlerinin en çetinleri, Kral ve maiyeti, rahipler… Lombardların en üst kesimi.
Ordu düzensiz biçimde kapıya savruluyordu, kapıyı yumruklayanlar vardı, tekmeleyenler, omuzlayanlar, tahta kapıyı parçalamaya çalışan çekiçler ve baltalar… Kapının dışındaki kana aç topluluk tek bir amaç için kapıyı kırmaya çalışıyordu:
İntikam ve adalet.
Kapı yavaş yavaş kırılıyordu, her vuruş bir parça daha uzaklaştırıyordu kapıdan ve içeridekileri kıyıma daha çok yaklaştırıyordu. Lombard ordusu yok edilmişti, şimdi sıra kıyımdaydı. Burgundlara saldıran sivillere acımıyordu kimse, onları tanrılarına yolluyorlardı askerler, aptalca davranışlarını kanlarıyla ödüyorlardı. Bu yalancı askerlerin Burgund ordusuna karşı neredeyse hiç şansları yoktu, tek avantajları oradan buradan çıkmalarıydı ki, orta ağırlıkta zırhlarla bile çevikleşmeye zorlanmış askerler genelde onları ikiye bölüyordu.
Sonunda ana binanın kapısı kırıldı, pencerelerdeki okçular bir anda yok oldular. Karlheinz onların da ana kapıyı savunmaya geldiğini düşünüyordu, artık onlar için yapacak bir şey kalmamıştı. Canlarını kahramanca vermeye geliyorlardı. Tekrar kanlı bir muharebe başladı, yine bir kapının önünde.
Nefret dolu, savaşı kazanmalarına bir adım kalmış Burgundlar.
Krallıklarının son nefesinde doğmuş, talihsiz Lombardlar.
Kan nehirler gibi akacaktı…
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
Burgund ordusu iç kaleyi ele geçirdi.Şehir halkı savaşıyordu ama iki zırhsız Lombarda karşı bir Burgund düşüyordu ve kral sıradan bir Burgund baltası altında can vermişti.İki prens ölü yatıyordu kanlar içinde, iki tanesi ise kaçmıştı.Şehrin diğer kapılarından insanlar boşalıyordu şimdi.Hala bin kadar Lombard savaşıyordu ama binlercesi güneye, güneydeki küçük asker kampına kaçıyordu.Belki orada yeniden toplanabilirlerdi, belki orada bu zalim Burgundlardan kurtulabilirlerdi...
Tarih Baba- Mesaj Sayısı : 164
Kayıt tarihi : 26/08/10
Rütbe : Kurgucu
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
İç kaledeki Lombard flamaları indirildi, yerlerine Burgund sancakları yerleştirildi. Hiç bir Germen halkı, ülke kavramına bu kadar saygı duymuyordu, Karlheinz bunu sağlamıştı işte. İnsanların içindeki kıskançlık duygusunu bağımsızlık duygusuna karıştırmış, adalet kavramıyla onları ıslamış ve bu savaşla ateşe vermişti... Bu ateş insanların içindeki milliyet duygusunu uyandırıyordu işte, bu ateş sonsuzdu...
Ana binayı tamamen ele geçiren Burgundlar, şimdi hala onlarla savaşmaya çalışan acemilerle uğraşıyordu. Kıyımın çabuk olması için bir kaç bin Burgund görevlendirilmişti, geri kalanlar iç kaleyi tamamen temizlemekle uğraşıyordu. Çocuklara kat'i suretle karışılmıyordu, kadınlar savaşmaya çalışmadıkları sürece rahat bırakılıyordu. Erkekler için de aynı şey geçerliydi, savaşmadıkları sürece Burgund baltaları onları canlarından etmiyordu.
Karlheinz ana binanın çatısına çıktı, durumu daha iyi görebilmek için. Şehrin kuzey tarafında çok az Burgund vardı, orada savaş durmuştu. Doğu ve batıda da çok hareketlilik yoktu, oradan buradan çıkan Lombard'lar hariç. En büyük hareketlilik Güney kapısındaydı, orada siviller birleşmeye çalışıyor, kadınlı erkekli, ihtiyarlı çocuklu binlerce Lombard güney kapısından kaçıyordu. Muhtemelen hala tek parça olan iki Prens de oralardaydı.
Toparlanmalarına izin verilemezdi.
Karlheinz eline baltasını aldı, yanına bin kadar Burgund alarak Güney kapısına yöneldi. Orada zaten sayıca üstünlerdi fakat, kapılar kapatılmalıydı, Lombardlar kaçıp dışarıda toparlanırlarsa, onlara bağlı kavimler de savaşa girer, büyük sayılarda askerler toplarlardı. Karlheinz tam da bunu engellemek için, zaten şehri bir çizgi olarak kaplayamayan Lombardların yanından dolaştı ve Güney kapısından kaçan güruha yandan daldı.
Prensler de önemliydi tabi, yaşayan Prensler teslim olursa esir edilmeli, yok eğer savaşırlarsa öldürülmelilerdi.
Emirler kesindi, sadece erkekler öldürülecekti, teslim olanlara hiç bir şey yapılmayacaktı. Asıl amaçları Prensleri bulmaktı.
"Sağlam zırhlılara dikkat edin! Güzel silahlara, soylu suratlara dikkat edin!"
Bu sırada Karlheinz'ın görevlendirdiği yüze yakın adam surlara çıkmıştı, hala orada barınan okçular temizlendikten sonra güney kapısı kapatıldı, binlerce Lombard içeri kapandı, etrafları Burgundlarca çevrildi. İşte tam sırasıydı şimdi...
Savaş bir anlığına durdu. Arkasını duvara veren siviller ve tek tük askerler, Burgundlarla bakışmaya başladılar. Karlheinz öne çıkarak haykırdı:
"Lombard Prensleri! Eğer hala kaçmadıysanız, erkekliğiniz varsa beni dinleyin! Emelimiz halkınızı katletmek değildir, sizi arıyoruz, ve söz veriyorum öldürülmeyeceksiniz! Bize gelin, binlerce hayatı kurtarın! Eğer teslim olmazsanız, Aryus'a yeminim olsun öldürürüm buradaki tüm erkekleri!
Şehrin diğer kısımlarında hala savaş devam ediyordu, iç kalede Burgund flamaları dalgalanırken, gün geceyi yenmek üzereydi, kızıllık şafağı dolduruyordu yavaşça... Zafer hala kesin olmamasına rağmen iç kaleden şarkılar yükselmeye başlamıştı bile.
Theodor... Eğlenceyi başlatmış olmalıydı.
Hayatında bir kere mantıklı olmasını dileyerek, Lombard halkının kalabalığına bakmaya devam etti Karlheinz.
Ana binayı tamamen ele geçiren Burgundlar, şimdi hala onlarla savaşmaya çalışan acemilerle uğraşıyordu. Kıyımın çabuk olması için bir kaç bin Burgund görevlendirilmişti, geri kalanlar iç kaleyi tamamen temizlemekle uğraşıyordu. Çocuklara kat'i suretle karışılmıyordu, kadınlar savaşmaya çalışmadıkları sürece rahat bırakılıyordu. Erkekler için de aynı şey geçerliydi, savaşmadıkları sürece Burgund baltaları onları canlarından etmiyordu.
Karlheinz ana binanın çatısına çıktı, durumu daha iyi görebilmek için. Şehrin kuzey tarafında çok az Burgund vardı, orada savaş durmuştu. Doğu ve batıda da çok hareketlilik yoktu, oradan buradan çıkan Lombard'lar hariç. En büyük hareketlilik Güney kapısındaydı, orada siviller birleşmeye çalışıyor, kadınlı erkekli, ihtiyarlı çocuklu binlerce Lombard güney kapısından kaçıyordu. Muhtemelen hala tek parça olan iki Prens de oralardaydı.
Toparlanmalarına izin verilemezdi.
Karlheinz eline baltasını aldı, yanına bin kadar Burgund alarak Güney kapısına yöneldi. Orada zaten sayıca üstünlerdi fakat, kapılar kapatılmalıydı, Lombardlar kaçıp dışarıda toparlanırlarsa, onlara bağlı kavimler de savaşa girer, büyük sayılarda askerler toplarlardı. Karlheinz tam da bunu engellemek için, zaten şehri bir çizgi olarak kaplayamayan Lombardların yanından dolaştı ve Güney kapısından kaçan güruha yandan daldı.
Prensler de önemliydi tabi, yaşayan Prensler teslim olursa esir edilmeli, yok eğer savaşırlarsa öldürülmelilerdi.
Emirler kesindi, sadece erkekler öldürülecekti, teslim olanlara hiç bir şey yapılmayacaktı. Asıl amaçları Prensleri bulmaktı.
"Sağlam zırhlılara dikkat edin! Güzel silahlara, soylu suratlara dikkat edin!"
Bu sırada Karlheinz'ın görevlendirdiği yüze yakın adam surlara çıkmıştı, hala orada barınan okçular temizlendikten sonra güney kapısı kapatıldı, binlerce Lombard içeri kapandı, etrafları Burgundlarca çevrildi. İşte tam sırasıydı şimdi...
Savaş bir anlığına durdu. Arkasını duvara veren siviller ve tek tük askerler, Burgundlarla bakışmaya başladılar. Karlheinz öne çıkarak haykırdı:
"Lombard Prensleri! Eğer hala kaçmadıysanız, erkekliğiniz varsa beni dinleyin! Emelimiz halkınızı katletmek değildir, sizi arıyoruz, ve söz veriyorum öldürülmeyeceksiniz! Bize gelin, binlerce hayatı kurtarın! Eğer teslim olmazsanız, Aryus'a yeminim olsun öldürürüm buradaki tüm erkekleri!
Şehrin diğer kısımlarında hala savaş devam ediyordu, iç kalede Burgund flamaları dalgalanırken, gün geceyi yenmek üzereydi, kızıllık şafağı dolduruyordu yavaşça... Zafer hala kesin olmamasına rağmen iç kaleden şarkılar yükselmeye başlamıştı bile.
Theodor... Eğlenceyi başlatmış olmalıydı.
Hayatında bir kere mantıklı olmasını dileyerek, Lombard halkının kalabalığına bakmaya devam etti Karlheinz.
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
İç kaledeki son Lombard da temizlendikten sonra, binlerce Burgund zafere ulaşmanın sevinciyle coşuyordu. Mahzenler bulunmuştu, biralar çıkarılıyordu. Theodor da onlarlaydı tabii ki, onsuz eğlence haramdı Burgundlara.
Bütün savaşın karmaşasının bir an durduğunu sezdi sonra. Gürültülerin çoğu bir anda gitmişti. Başı merakla kalktı, bir kaşını kaldırdı ve Güneye baktı.
Binlerce Lombard Güney kapısında sıkışmıştı, daha Güneyde kaçmayı başarmış silüetleri gördü. Burgundlar Lombardların etrafını çevirmişti, aralarında on kulaç kadar bir mesafe vardı, tam ortada ise bir adam dikiliyordu.
Karlheinz.
Onun olduğunu anlaması zor olmadı, yukarı kaldırdığı baltasından tanımıştı öncelikle, başka hiç bir yerde o kadar büyük bir çift taraflı balta görmemişti. Sonrasında cüssesinden tanıdı, ancak bir ayı onun kadar kaslı ve uzundu. Theodor otoriter bir sesle emretti:
"Sessizlik! Eğlenceyi kesin. Biraları bırakın. Bunlar için zamanımız olacak."
Karlheinz tam ortada dikilirken, Theodor tedirginlikle yayını eline aldı, daha geniş bir görüş açısı sağlayınca bir de ok aldı eline. Ağabeyi fazlasıyla saftı, bir suikaste kurban gitmesi an meselesiydi.
"Beyler, okları hazırlayın, ağabeyimi koruyun!"
Yüzlerce çift göz, Lombard kalabalığını izlerken aynı bedenlerdeki eller, yaylarını germişlerdi.
Bütün savaşın karmaşasının bir an durduğunu sezdi sonra. Gürültülerin çoğu bir anda gitmişti. Başı merakla kalktı, bir kaşını kaldırdı ve Güneye baktı.
Binlerce Lombard Güney kapısında sıkışmıştı, daha Güneyde kaçmayı başarmış silüetleri gördü. Burgundlar Lombardların etrafını çevirmişti, aralarında on kulaç kadar bir mesafe vardı, tam ortada ise bir adam dikiliyordu.
Karlheinz.
Onun olduğunu anlaması zor olmadı, yukarı kaldırdığı baltasından tanımıştı öncelikle, başka hiç bir yerde o kadar büyük bir çift taraflı balta görmemişti. Sonrasında cüssesinden tanıdı, ancak bir ayı onun kadar kaslı ve uzundu. Theodor otoriter bir sesle emretti:
"Sessizlik! Eğlenceyi kesin. Biraları bırakın. Bunlar için zamanımız olacak."
Karlheinz tam ortada dikilirken, Theodor tedirginlikle yayını eline aldı, daha geniş bir görüş açısı sağlayınca bir de ok aldı eline. Ağabeyi fazlasıyla saftı, bir suikaste kurban gitmesi an meselesiydi.
"Beyler, okları hazırlayın, ağabeyimi koruyun!"
Yüzlerce çift göz, Lombard kalabalığını izlerken aynı bedenlerdeki eller, yaylarını germişlerdi.
Theodor Leonhard- Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 30/10/10
Konum : Vicus Markomanni
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
Pişmanlık...
Karlheinz'ın peşini savaşta bir kere bile bırakmamıştı Mathilda, nereye giderse oraya gitmişti onunla beraber, fakat iç kaleden dışarı çıktığını görememişti.
Bir adam bile öldürmüştü, bir kaç kez kıl payı ölümden kurtulmuştu hatta. Karlheinz'ı görüşünden hiç kaybetmemişti. Zırhının ağırlığından kolları ve bacakları yanıyordu artık, şükretti savaşın bittiğine. Fakat şimdi iç kalenin bu cephesindeki askerlerin çoğu gibi, Karlheinz'ı izliyordu. Tanrının yarattıkları arasında en kıymetlisini...
Endişesi kuru otlarda büyüyen alev gibi büyüdü bedeninde, tüm vücudunu sardı.
"Ya ona bir şey olursa?"
Karlheinz'ın peşini savaşta bir kere bile bırakmamıştı Mathilda, nereye giderse oraya gitmişti onunla beraber, fakat iç kaleden dışarı çıktığını görememişti.
Bir adam bile öldürmüştü, bir kaç kez kıl payı ölümden kurtulmuştu hatta. Karlheinz'ı görüşünden hiç kaybetmemişti. Zırhının ağırlığından kolları ve bacakları yanıyordu artık, şükretti savaşın bittiğine. Fakat şimdi iç kalenin bu cephesindeki askerlerin çoğu gibi, Karlheinz'ı izliyordu. Tanrının yarattıkları arasında en kıymetlisini...
Endişesi kuru otlarda büyüyen alev gibi büyüdü bedeninde, tüm vücudunu sardı.
"Ya ona bir şey olursa?"
Mathilda- Mesaj Sayısı : 20
Kayıt tarihi : 04/12/10
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
Prensler Burgund prensinin sözlerini duyamayacak kadar uzaktaydılar ancak o kalabalık içinde bir kişi öne çıktı. "Ben Elinda, Lombard prensesiyim" dedi.Bu, bir Germen devletinde hiçbir şey ifade etmezdi ama son elli yılda Germenler hızlı bir şekilde Romalılaşmaya başlamıştı.Bu en çok Vizigotlarda görülürken, tahmin edilebileceği gibi en az Burgundlar ve Alamanlarda görülüyordu.Sonuçta bu iki halk, Romalılarla yüzyıllardır savaşıyordu, birçok kez acımasızca kıyıma uğramışlardı ve uygarlığın merkezine görece olarak uzaklardı.
Prensesin öne çıkmasıyla kalabalık birden hareketlendi.Bin kadar anca vardılar ve yarıdan fazlası kadın ve çocuklardan oluşuyordu ama prenseslerini bu komutana bırakamazlardı.Bu adamların çoğu o gece savaşma fırsatı bulamamıştı ve şimdi, korumasız bir komutan ve az sayıda askerle korunan bir kapı olarak, şans karşılarına çıkmıştı.
Yüksek rütbede bir soylu-zırhını giyebilmiş az sayıda kişiden biriydi- yanındakilere saldırı emrini verirken zaten çoğunluk silahlarını kavramıştı bile.
Her şey bir anda oldu, Lombardlar bir anda hücuma geçti.Mathilda'nın önündeki üç adam oklarla devrilirken bir ok dalgası da Karlheinz'a doğru uçuyordu.Kalabalık güruh birden saldırıya geçti ve kapının yanında savaş yeniden alevlendi.
Prensesin öne çıkmasıyla kalabalık birden hareketlendi.Bin kadar anca vardılar ve yarıdan fazlası kadın ve çocuklardan oluşuyordu ama prenseslerini bu komutana bırakamazlardı.Bu adamların çoğu o gece savaşma fırsatı bulamamıştı ve şimdi, korumasız bir komutan ve az sayıda askerle korunan bir kapı olarak, şans karşılarına çıkmıştı.
Yüksek rütbede bir soylu-zırhını giyebilmiş az sayıda kişiden biriydi- yanındakilere saldırı emrini verirken zaten çoğunluk silahlarını kavramıştı bile.
Her şey bir anda oldu, Lombardlar bir anda hücuma geçti.Mathilda'nın önündeki üç adam oklarla devrilirken bir ok dalgası da Karlheinz'a doğru uçuyordu.Kalabalık güruh birden saldırıya geçti ve kapının yanında savaş yeniden alevlendi.
Tarih Baba- Mesaj Sayısı : 164
Kayıt tarihi : 26/08/10
Rütbe : Kurgucu
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
Karlheinz neye uğradığını bilemememişti... Refleks olarak yere kapaklandı, omzunu sıyıran iki, bileğiyle dirseğininin arasına neredeyse saplanacak olan bir okla acıyı hissetti bedeninde. Ani acının verdiği o heyecan patlamasını yaşadı.
Hemen arkasındaki saf neredeyse tamamen yere düştü, ki bu bayağı bir asker demekti, fakat daha Lombard okları hedefine ulaşmadan iç kaleden Burgund okçuları ok atmaya başladı. Hedef gözetmiyorlardı, en azından Burgundlar dalana kadar. Kadınlı çocuklu bir çok Lombard zaten sıkıştırılmıştı, her ok kendine bir hedef buldu. Hemen önündeki Prenses'e birinin Theodor'a ait olduğunu gördüğü üç ok saplandı, kadın kanlar içinde yere düştü. Theodor'un okunu tanımıştı, bir yardadan biraz daha uzundu, çevredeki en uzun yayın en uzun oklarından biri, kadının sağ omzundan girip sırtından dışarı çıkmıştı, yaşama ihtimali vardı. Diğer oklardan biri koluna, diğeri ise leğen kemiğinin kenarına saplandı. Lombardlar saldırya geçerken, Burgundların hayatta kalan askerleri saldırıya geçti.
Karlheinz'ın içindeki şeytan uykuya dalmıştı ki, Lombardlar kuyruğuna bastılar. Az da olsa akan kanıyla beslendi şeytan, işe koyuldu.
Karlheinz ayağa kalktı, kim olduğuna bakmaksızın, boyu onun göğüs kafesinin bittiği yerden yüksek olan herkese savurdu baltasını. Bir kaç kere daha ok sıyırdı kafasını, kollarını fakat öfkesini körüklemekten başka hiç bir işe yaramadılar.
Kan tekrar aktı, uzun süredir setle tutulmuş ve yeni bırakılmış bir nehir gibi, çabucak bitti kıyım, bir kaç yüz askerin bir kaç bin askerle kahramanca kavgaları.
Takdir ediyordu Karlheinz, Prenses'lerini savunmuşlardı fakat şimdi o Prenses yerde üç okla deşilmiş yatıyordu, bir kaç hayat emaresi gösteriyordu fakat yaşamayacağından emin gibiydi. Lombard öldürmek bu gece sıradandı, Tanrı yollarını aydınlatıyordu bu gece. Hak eden hakkını alıyordu.
Sonunda meydanda sadece teslim olan erkekler bırakıldığında, kadınlardan bazıları duvar dibinde çocuklarını sarmışlardı, bazıları ise beylerinin başında ağıt yakıyordu.
"Ölümü sen seçtin Lombardlı!" diye seslendi bu yeni mezarlığa. "Sizleri uyarmıştım! Sizleri öldürürüm demiştim!" Çıt çıkmıyordu şimdi. "Sadece daha fazla ölüme sebep oldun Lombard! Sadece daha fazla ölüme!" Karlheinz öfkenin alevini hissetti:
"Ölmeleri gerekmiyordu Lombardlı! Ölmeleri gerekmiyordu!" Son sözlerini kükrercesine söyledi:
"Ölmeleri gerekmiyordu!"
Yere çöktü, teslim olmuş bir avuç adam kalenin mahzenlerine götürülürken, Lombard halkının son savaşan güruhu da yok edilmişti. Prenslerin cesetleri ortada mıydı değil miydi bilen yoktu. Güneş kendini iyiden iyiye göstermeye başlamıştı şimdi, sonsuz sarılık Lovosice'i aydınlatmaya başlamıştı. Karlheinz ayağa kalktı, hala oradaki Lombard'lı kadınlara ve çocuklara hitap etti:
"Tekrar düşündüm. Ölümleri adildi." Merakla üzerinde toplanan bakışları karşıladı bir bir.
"Can verip nam aldınız Lombardlar. Tanrı ölülerinizi cennete yerleştirsin."
Yerde yatan Burgund ve Lombardlara baktı. Aynı soyun düşman askerleri ölüm onları aldığından beri kardeşçesine, huzurlu bir uykuya dalmışlardı, kardeşler gibi kucak kucağa yatıyorlardı. Hepsine birer birer acıdı Karlheinz, geçmişe dönüp bu konuşmayı hiç yapmamış olmayı diledi...
Hemen arkasındaki saf neredeyse tamamen yere düştü, ki bu bayağı bir asker demekti, fakat daha Lombard okları hedefine ulaşmadan iç kaleden Burgund okçuları ok atmaya başladı. Hedef gözetmiyorlardı, en azından Burgundlar dalana kadar. Kadınlı çocuklu bir çok Lombard zaten sıkıştırılmıştı, her ok kendine bir hedef buldu. Hemen önündeki Prenses'e birinin Theodor'a ait olduğunu gördüğü üç ok saplandı, kadın kanlar içinde yere düştü. Theodor'un okunu tanımıştı, bir yardadan biraz daha uzundu, çevredeki en uzun yayın en uzun oklarından biri, kadının sağ omzundan girip sırtından dışarı çıkmıştı, yaşama ihtimali vardı. Diğer oklardan biri koluna, diğeri ise leğen kemiğinin kenarına saplandı. Lombardlar saldırya geçerken, Burgundların hayatta kalan askerleri saldırıya geçti.
Karlheinz'ın içindeki şeytan uykuya dalmıştı ki, Lombardlar kuyruğuna bastılar. Az da olsa akan kanıyla beslendi şeytan, işe koyuldu.
Karlheinz ayağa kalktı, kim olduğuna bakmaksızın, boyu onun göğüs kafesinin bittiği yerden yüksek olan herkese savurdu baltasını. Bir kaç kere daha ok sıyırdı kafasını, kollarını fakat öfkesini körüklemekten başka hiç bir işe yaramadılar.
Kan tekrar aktı, uzun süredir setle tutulmuş ve yeni bırakılmış bir nehir gibi, çabucak bitti kıyım, bir kaç yüz askerin bir kaç bin askerle kahramanca kavgaları.
Takdir ediyordu Karlheinz, Prenses'lerini savunmuşlardı fakat şimdi o Prenses yerde üç okla deşilmiş yatıyordu, bir kaç hayat emaresi gösteriyordu fakat yaşamayacağından emin gibiydi. Lombard öldürmek bu gece sıradandı, Tanrı yollarını aydınlatıyordu bu gece. Hak eden hakkını alıyordu.
Sonunda meydanda sadece teslim olan erkekler bırakıldığında, kadınlardan bazıları duvar dibinde çocuklarını sarmışlardı, bazıları ise beylerinin başında ağıt yakıyordu.
"Ölümü sen seçtin Lombardlı!" diye seslendi bu yeni mezarlığa. "Sizleri uyarmıştım! Sizleri öldürürüm demiştim!" Çıt çıkmıyordu şimdi. "Sadece daha fazla ölüme sebep oldun Lombard! Sadece daha fazla ölüme!" Karlheinz öfkenin alevini hissetti:
"Ölmeleri gerekmiyordu Lombardlı! Ölmeleri gerekmiyordu!" Son sözlerini kükrercesine söyledi:
"Ölmeleri gerekmiyordu!"
Yere çöktü, teslim olmuş bir avuç adam kalenin mahzenlerine götürülürken, Lombard halkının son savaşan güruhu da yok edilmişti. Prenslerin cesetleri ortada mıydı değil miydi bilen yoktu. Güneş kendini iyiden iyiye göstermeye başlamıştı şimdi, sonsuz sarılık Lovosice'i aydınlatmaya başlamıştı. Karlheinz ayağa kalktı, hala oradaki Lombard'lı kadınlara ve çocuklara hitap etti:
"Tekrar düşündüm. Ölümleri adildi." Merakla üzerinde toplanan bakışları karşıladı bir bir.
"Can verip nam aldınız Lombardlar. Tanrı ölülerinizi cennete yerleştirsin."
Yerde yatan Burgund ve Lombardlara baktı. Aynı soyun düşman askerleri ölüm onları aldığından beri kardeşçesine, huzurlu bir uykuya dalmışlardı, kardeşler gibi kucak kucağa yatıyorlardı. Hepsine birer birer acıdı Karlheinz, geçmişe dönüp bu konuşmayı hiç yapmamış olmayı diledi...
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
Theodor, iç kaleden çıkmış, oranın komutasını Savaş Şefi, yaşlı kurt Randolf'a bırakmıştı. Aşağıdaki katliamın boyutları gerçekten iç karartıcıydı, tarihe bir leke olarak geçebilirdi. Oklarla delinmiş kadın ve çocuklar, parçalanmış insanlar, iç organlar yerleri kaplıyor, dayanılmaz bir koku yayıyordu... Prenslerin cesetlerine bakınıyordu Theodor, tüm bu katliam onlar içindi.
Her eğilip kalktığında kusacak gibi oluyordu, bir savaşçı olmasına rağmen o bile bu katliama dayanamıyordu. Hayatta kalabilen Lombardlar zaten kusuyordu, ağlıyordu... Bir kısmıysa şoka girmiş, öylece duruyordu. Burgund askerleri alandan çekilmişti, sadece Prens cesetleri arayan Theodor ve yirmi kişilik ekibi vardı...
Bir iki saat alanda arandılar fakat Prensleri bulamadılar. Prenses ise çok ağır yaralıydı, kısa boylu, çelimsiz bir asker on tedavi etmeye gelmişti. Sesi bir garipti, kalınlaştırıyormuş gibi geliyordu sesini Theodor'a. Bir süre şüpheyle baktı adama, adamsa başını çevirdi hızla, Prenses'le ilgilenmeye başladı, kesesinden bir kaç çeşit ot çıkarmış, gömleğinin kolunu yırtarak sargı bezi hazırlamıştı, elinin yatkın olduğu belliydi. Boşverdi Theodor, savaşın bittiği bu şehirde birileri cesetleri ortadan kaldırmalıydı.
Emir verdi Theodor, bine yakın adam cesetleri temizlemeye başlayacaktı.
Dün gece bir Lombard şehri olan Lovosice, kanlı bir şafakla Burgundların olmuştu.
Her eğilip kalktığında kusacak gibi oluyordu, bir savaşçı olmasına rağmen o bile bu katliama dayanamıyordu. Hayatta kalabilen Lombardlar zaten kusuyordu, ağlıyordu... Bir kısmıysa şoka girmiş, öylece duruyordu. Burgund askerleri alandan çekilmişti, sadece Prens cesetleri arayan Theodor ve yirmi kişilik ekibi vardı...
Bir iki saat alanda arandılar fakat Prensleri bulamadılar. Prenses ise çok ağır yaralıydı, kısa boylu, çelimsiz bir asker on tedavi etmeye gelmişti. Sesi bir garipti, kalınlaştırıyormuş gibi geliyordu sesini Theodor'a. Bir süre şüpheyle baktı adama, adamsa başını çevirdi hızla, Prenses'le ilgilenmeye başladı, kesesinden bir kaç çeşit ot çıkarmış, gömleğinin kolunu yırtarak sargı bezi hazırlamıştı, elinin yatkın olduğu belliydi. Boşverdi Theodor, savaşın bittiği bu şehirde birileri cesetleri ortadan kaldırmalıydı.
Emir verdi Theodor, bine yakın adam cesetleri temizlemeye başlayacaktı.
Dün gece bir Lombard şehri olan Lovosice, kanlı bir şafakla Burgundların olmuştu.
Theodor Leonhard- Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 30/10/10
Konum : Vicus Markomanni
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
Mathilda Prenses'in başına dikilmiş, yanında diz çökmüş, okları çıkarmaya çalışıyordu. Boydan boya girip çıkmış bir okun ucunu kırdı, odun kısmını kolayca çıkardı. İki oku daha yaralının vücudundan temizledikten sonra derhal şifalı otlarla sardı yaraları, ne kadar işe yarayacağı bilinmezdi ama... Sonra iki askerden yardım istedi, Prenses'i içeride rahat bir odaya aldılar.
Mathilda ise Karlheinz'ı izlemeye devam etti uzaktan. Düşünceli gözlerle etrafına bakıyordu. Lovosice'de muharebe bitmişti, Burgund'lar kazanmıştı ama, savaş bitmemiş olabilirdi...
Ortalığı götüren kandan, envai çeşit uzuvdan kendini kurtarmak için askerlerin dinlendikleri iç kaleye doğru çıktı. Arada arkasını dönüp, Karlheinz'ın gelip gelmediğini kontrol ediyordu. Tam kaleye çıkmadan önce, Karlheinz'ın da kaleye yöneldiğini gördü, sonrasında arkasına bakarken görmediği bir sütuna çarptı ve yere kapaklandı. Ona gülen bir kaç askerden başka tanık yoktu, en azından bu konuda şanslıydı.
Mathilda ise Karlheinz'ı izlemeye devam etti uzaktan. Düşünceli gözlerle etrafına bakıyordu. Lovosice'de muharebe bitmişti, Burgund'lar kazanmıştı ama, savaş bitmemiş olabilirdi...
Ortalığı götüren kandan, envai çeşit uzuvdan kendini kurtarmak için askerlerin dinlendikleri iç kaleye doğru çıktı. Arada arkasını dönüp, Karlheinz'ın gelip gelmediğini kontrol ediyordu. Tam kaleye çıkmadan önce, Karlheinz'ın da kaleye yöneldiğini gördü, sonrasında arkasına bakarken görmediği bir sütuna çarptı ve yere kapaklandı. Ona gülen bir kaç askerden başka tanık yoktu, en azından bu konuda şanslıydı.
Mathilda- Mesaj Sayısı : 20
Kayıt tarihi : 04/12/10
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
Lombard prensesi ağır yaralıydı, iç kaledeki bir odada bilinci kapalı yatıyordu.Binlerce Lombard ise taşa dönmüş ayaklarıyla güneye doğru gidiyordu.Başka yönlere kaçan yada doğrudan Burgundlara dönenler de vardı ama çoğunluk Burgundların zulmünü görmüştü, savaşmak zorunda kalsalar bile kaçacaklardı.
Burgundlar yaralarını sardılar, cesetleri topladılar ve en azından cesetleri yağmalayarak rahatladılar.İki taraf da kahramanca savaşmıştı- aslında uykudaki binlerce soydaşını öldüren, kadınları çocukları biçen Burgundların kahramanlığı tartışmaya açıktı- ve şimdi uyku vaktiydi.Çoğu savaşçı kan dolu sokaklara yığılmıştı bile.Savaşmak zor işti ne de olsa.
Burgundlar yaralarını sardılar, cesetleri topladılar ve en azından cesetleri yağmalayarak rahatladılar.İki taraf da kahramanca savaşmıştı- aslında uykudaki binlerce soydaşını öldüren, kadınları çocukları biçen Burgundların kahramanlığı tartışmaya açıktı- ve şimdi uyku vaktiydi.Çoğu savaşçı kan dolu sokaklara yığılmıştı bile.Savaşmak zor işti ne de olsa.
Tarih Baba- Mesaj Sayısı : 164
Kayıt tarihi : 26/08/10
Rütbe : Kurgucu
Geri: Gece, Lovosice Surlarının Dışında, Binlerce Adam
Karlheinz şehre şöyle bir bakındı. Gerçekten yorulduğu söylenemezdi fakat, yorgunluğun gölgesi omuzlarındaydı. Savaşçılığın hakkını vermişti. Şehri almıştı hakikaten-halledilmesi gereken son bir kaç mesele kalmıştı. Sonra evlatlığının hakkını verecekti, babasına zaferi takdim edecekti. Ve son olarak, bir eş olarak hakkını verecekti, Mathilda'sını Tanrı'nın huzurunda eşi yapacaktı. İşin en tatlı kısmıydı son kısmı, sonrasında daha huzurlu bir yaşam sürecekti besbelli.
Yanıldığını bilseydi onun için daha iyi olabilirdi.
Zaferden sonra ordu dinlenmeden, Theodor, Randolf, Axel, Albrecht'i toplayarak değerlendirmeler yapması gerekiyordu. Bu yüzden onlara haberciler yollayarak, iç kaleye gelmelerini rica etti. Kendi de oraya yollandı, onu görüp içeri doğru neredeyse koşan cılız asker dikkatini çekti, fakat kafasından atıverdi, çok daha önemli meseleler vardı.
İç kalede bir saat kadar oyalandıktan sonra Karlheinz önce Axel geldi, sonra Randolf, son olarak Theodor ve Albrecht. Hadise geçince kahramanlığın bini bir para oluyordu. Albrecht atladı:
"Bir okla iki kişi vurdum! Yemin ederim!" Theodor gülerek karşılık verdi:
"Git be, saçmalama o da bir şey mi?! Ben şanssız bir adamı okla vurmayı hedefliyordum, onun önüne geçen birini vurdum yanlışlıkla! Şanssız dediğime bakma, onu öldürmek üzere yolladığım ikinci ok da başkasını öldürdü! En sonunda dördüncü okta adamın kafasını parçalayabildim!" Albrecht gülerken Randolf koca baltasını masanın üstüne küt diye koydu. Sert bir sesle:
"Tahmin edin bu güzel balta kaç can aldı bugün... Yetmiş yedi! Eh, biri kadındı. Onu saymazsak yetmiş altı!"
Axel sessiz bir tebessümle onları dinliyor, mutluluğunu gözlerinden anlatıyordu. Karlheinz ise saymamıştı kaç can aldığını, en azından yüzden sonra saymayı bırakmıştı. En sonunda Randolf'un aklına geldi sormak:
"Ee, yiğit delikanlı, savaşı kazandık, daha ne diye topladın ki bizi! Bu senin yaptığına ölü kadından aşk istemek derler!" Koca kahkahasını bir anlığına durdurdu, gözünü kırptı: "Anlarsın ya!"
Karlheinz kızarırken Axel bile kahkaha attı, Theodor'un kahkahaları ise abartılıydı. Dayanamadı, büyük bir tokat indirdi Theodor'a, havada neredeyse takla atacaktı, yeterince kaslı fakat boyundan dolayı ince bedeni havada neredeyse bir saniye kaldıktan sonra, sırtının üstüne yere düştü. Bu sefer abartılı gülen Albrecht'ti fakat, ona bu küçük sevgi gösterisinde bulunmadı Karlheinz. Sonunda herkes toparlandı, konuya girildi:
"Bildiğiniz üzere büyük yiğitliklerle kazandık savaşı, neredeyse bire üçtük! Sizlere teşekkür ediyorum." Küçük meclis tevazu göstermedi, Randolf sol yumruğuyla göğsüne vuruyor, Theodor ve Albrecht "çakmak" dedikleri eylemi yapıyordu, Axel bile dişlerini göstererek güldü. Karlheinz devam etti:
"Fakat iki Prens kaçtı, toplantının ana maddesi bu. Gidip yardımcı kavimleri toplamalarına izin veremeyiz. Doğrudur, çok büyük miktarda asker kaybettiler. Axel'in dediğine göre kırk beş bin asker toplayabiliyorlardı, altı bin kadarını biz öldürdük, binlercesini esir ettik. Güçlerinin çoğunu yedik diyebiliriz. Hatta yardımcı kavimlerin çağrıya uymama ihtimali bile var! Fakat ihtimaller üzerine plan kuramayız. Prensler bulunmalı." Şimdi herkes birbirine bakıyordu.
"Theodor, sen uygunsun. Venedae başta olmak üzere bir çok yer gezdin, sen bu görevi halledebilirsin. Axel, sen de onlarla git, bu heyecanlı gençlere sen lazımsın." Axel itiraz etti:
"Ya sen, çok mu deneyimlisin? Bana ihtiyacın yok mu? Bunu mu söylüyorsun?" Sesinde öfke hakimdi.
"Hayır, hayır... Sizlere bahsedeceğim ikinci konu bu. Oyalanırken bu odada, bir kaç harita ve bir kaç mektup gördüm. Ta uzaklarda, İran ve Anadolu dedikleri iki diyarın birleştiği yerde küçük bir halk varmış. Bağımsızlık kazanmışlar falan. Asıl önemli olan onların bağımsızlık kazanması değil, sürgün iki adam! Bir Hun ve bir Romalı, ikisi de büyük komutanlar. Ve birinde, hangisinde olduğu yazmıyor, çok büyük hazineler var. Eski Yunan oğlanlarının mitlerindeki efsaneler ve yanlış okumadıysam Attila adında bir Hun Hanı'nın tüm hazinesi. Randolf, sen en yaşlısın, bilir misin bu Attila kim?"
Buz mavisi gözler korkuyla açıldı... "Bilirim tabii ki. Sen halkımızı bu kadar güçsüz kılan tek Romalılar mı sanırsın! Attila... Burgundların başına gelmiş en büyük felaket... Fakat, onun hazineleri, sonsuz büyüklükte olmalı!"
"Burada yazan da o zaten." dedi Karlheinz. "Ben oraya gideceğim, yeni Kral Burvon'a tebriklerimizi sunarım hem, belki o hazinede Burgundlara göre bir şeyler de vardır." Elindeki kağıdı Randolf'a gösterdi: "Sen okuyabilir misin, şef Randolf?"
"Ben okuma bilmiyorum ki!" diye burun kıvırınca Randolf, Axel'e uzattı kağıdı, parmağıyla bir satırı göstererek:
"Burvon yazıyor değil mi? "N" harfi yok gibi ama Borvon galiba." Axel ise küçük bir kahkahayla sarsıldı:
"Ah, Karlheinz. Burada Barva yazıyor. Barva Mjora. Egrisi halkının yeni Kralı. Kolketler falan." Küçük meclis tekrar gülerken Karlheinz tekrar kızardı fakat bu sefer öfkesi utancına karıştı, ciddi bir sesle:
"Bu önemli bir mesele!" deyince, en son Theodor olmak üzere adamlar sessizleşti. Konuşmaya devam ettiler...
Bir kaç saat sonra kurul kararını verdi... Karlheinz önce Markomanni'ye dönecekti, Randolf burada kalacak ve bir vali olacaktı. Axel, Albrecht ve Theodor kaçan Prensleri arayacaktı. Karlheinz ise sonrasında bir yarı-elçi olarak Kotais'e gidecekti. Daha öncesinde, evlenecekti Mathilda ile, evlenme törenleri bittikten bir kaç hafta sonra yola çıkacaktı.
Lovosice, Burgundlarındı.
-RP SONU-
Yanıldığını bilseydi onun için daha iyi olabilirdi.
Zaferden sonra ordu dinlenmeden, Theodor, Randolf, Axel, Albrecht'i toplayarak değerlendirmeler yapması gerekiyordu. Bu yüzden onlara haberciler yollayarak, iç kaleye gelmelerini rica etti. Kendi de oraya yollandı, onu görüp içeri doğru neredeyse koşan cılız asker dikkatini çekti, fakat kafasından atıverdi, çok daha önemli meseleler vardı.
İç kalede bir saat kadar oyalandıktan sonra Karlheinz önce Axel geldi, sonra Randolf, son olarak Theodor ve Albrecht. Hadise geçince kahramanlığın bini bir para oluyordu. Albrecht atladı:
"Bir okla iki kişi vurdum! Yemin ederim!" Theodor gülerek karşılık verdi:
"Git be, saçmalama o da bir şey mi?! Ben şanssız bir adamı okla vurmayı hedefliyordum, onun önüne geçen birini vurdum yanlışlıkla! Şanssız dediğime bakma, onu öldürmek üzere yolladığım ikinci ok da başkasını öldürdü! En sonunda dördüncü okta adamın kafasını parçalayabildim!" Albrecht gülerken Randolf koca baltasını masanın üstüne küt diye koydu. Sert bir sesle:
"Tahmin edin bu güzel balta kaç can aldı bugün... Yetmiş yedi! Eh, biri kadındı. Onu saymazsak yetmiş altı!"
Axel sessiz bir tebessümle onları dinliyor, mutluluğunu gözlerinden anlatıyordu. Karlheinz ise saymamıştı kaç can aldığını, en azından yüzden sonra saymayı bırakmıştı. En sonunda Randolf'un aklına geldi sormak:
"Ee, yiğit delikanlı, savaşı kazandık, daha ne diye topladın ki bizi! Bu senin yaptığına ölü kadından aşk istemek derler!" Koca kahkahasını bir anlığına durdurdu, gözünü kırptı: "Anlarsın ya!"
Karlheinz kızarırken Axel bile kahkaha attı, Theodor'un kahkahaları ise abartılıydı. Dayanamadı, büyük bir tokat indirdi Theodor'a, havada neredeyse takla atacaktı, yeterince kaslı fakat boyundan dolayı ince bedeni havada neredeyse bir saniye kaldıktan sonra, sırtının üstüne yere düştü. Bu sefer abartılı gülen Albrecht'ti fakat, ona bu küçük sevgi gösterisinde bulunmadı Karlheinz. Sonunda herkes toparlandı, konuya girildi:
"Bildiğiniz üzere büyük yiğitliklerle kazandık savaşı, neredeyse bire üçtük! Sizlere teşekkür ediyorum." Küçük meclis tevazu göstermedi, Randolf sol yumruğuyla göğsüne vuruyor, Theodor ve Albrecht "çakmak" dedikleri eylemi yapıyordu, Axel bile dişlerini göstererek güldü. Karlheinz devam etti:
"Fakat iki Prens kaçtı, toplantının ana maddesi bu. Gidip yardımcı kavimleri toplamalarına izin veremeyiz. Doğrudur, çok büyük miktarda asker kaybettiler. Axel'in dediğine göre kırk beş bin asker toplayabiliyorlardı, altı bin kadarını biz öldürdük, binlercesini esir ettik. Güçlerinin çoğunu yedik diyebiliriz. Hatta yardımcı kavimlerin çağrıya uymama ihtimali bile var! Fakat ihtimaller üzerine plan kuramayız. Prensler bulunmalı." Şimdi herkes birbirine bakıyordu.
"Theodor, sen uygunsun. Venedae başta olmak üzere bir çok yer gezdin, sen bu görevi halledebilirsin. Axel, sen de onlarla git, bu heyecanlı gençlere sen lazımsın." Axel itiraz etti:
"Ya sen, çok mu deneyimlisin? Bana ihtiyacın yok mu? Bunu mu söylüyorsun?" Sesinde öfke hakimdi.
"Hayır, hayır... Sizlere bahsedeceğim ikinci konu bu. Oyalanırken bu odada, bir kaç harita ve bir kaç mektup gördüm. Ta uzaklarda, İran ve Anadolu dedikleri iki diyarın birleştiği yerde küçük bir halk varmış. Bağımsızlık kazanmışlar falan. Asıl önemli olan onların bağımsızlık kazanması değil, sürgün iki adam! Bir Hun ve bir Romalı, ikisi de büyük komutanlar. Ve birinde, hangisinde olduğu yazmıyor, çok büyük hazineler var. Eski Yunan oğlanlarının mitlerindeki efsaneler ve yanlış okumadıysam Attila adında bir Hun Hanı'nın tüm hazinesi. Randolf, sen en yaşlısın, bilir misin bu Attila kim?"
Buz mavisi gözler korkuyla açıldı... "Bilirim tabii ki. Sen halkımızı bu kadar güçsüz kılan tek Romalılar mı sanırsın! Attila... Burgundların başına gelmiş en büyük felaket... Fakat, onun hazineleri, sonsuz büyüklükte olmalı!"
"Burada yazan da o zaten." dedi Karlheinz. "Ben oraya gideceğim, yeni Kral Burvon'a tebriklerimizi sunarım hem, belki o hazinede Burgundlara göre bir şeyler de vardır." Elindeki kağıdı Randolf'a gösterdi: "Sen okuyabilir misin, şef Randolf?"
"Ben okuma bilmiyorum ki!" diye burun kıvırınca Randolf, Axel'e uzattı kağıdı, parmağıyla bir satırı göstererek:
"Burvon yazıyor değil mi? "N" harfi yok gibi ama Borvon galiba." Axel ise küçük bir kahkahayla sarsıldı:
"Ah, Karlheinz. Burada Barva yazıyor. Barva Mjora. Egrisi halkının yeni Kralı. Kolketler falan." Küçük meclis tekrar gülerken Karlheinz tekrar kızardı fakat bu sefer öfkesi utancına karıştı, ciddi bir sesle:
"Bu önemli bir mesele!" deyince, en son Theodor olmak üzere adamlar sessizleşti. Konuşmaya devam ettiler...
Bir kaç saat sonra kurul kararını verdi... Karlheinz önce Markomanni'ye dönecekti, Randolf burada kalacak ve bir vali olacaktı. Axel, Albrecht ve Theodor kaçan Prensleri arayacaktı. Karlheinz ise sonrasında bir yarı-elçi olarak Kotais'e gidecekti. Daha öncesinde, evlenecekti Mathilda ile, evlenme törenleri bittikten bir kaç hafta sonra yola çıkacaktı.
Lovosice, Burgundlarındı.
-RP SONU-
Similar topics
» İhtiyar Bir Adam, Bir Prens, Bir Kral ve Bir Yaver
» Yüzlerce Cesur Adam, Bir Prens ve Onun Konuşması
» Yüzlerce Cesur Adam, Bir Prens ve Onun Konuşması
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz