Gizlenen Prens'in Kanı
1 sayfadaki 1 sayfası
Gizlenen Prens'in Kanı
Otuz beş adam dizildiler. Ellerindeki acemice dövülmüş silahlarıyla, umutlarıyla bir sıra halinde dizildiler. Prens ise onların arasındaydı, arkadaşı Albrecht ile yan yana.
Uzaktan atlılar göründü. Küçük silüetler yaklaştıkça büyüdüler... Zırhsız, çok hafif atlılar. Ellerde kısa kılıçlar ve kalkanlar. İçlerinde bir tanesi çizgi halinde dizilen adamları görünce olsa gerek, pembe bir flamaya işlenmiş aslan motifli küçük bir bayrak çıkardı.
Soysuz Lombard'ların, masum kanıyla koyulaşmış bayrağı.
Küçük bir keşif kolu olmalıydılar zira çok az ve çok hafif zırhlıydılar. Lombardların tarzı bu değildi. İki sıra halinde dizilmiş otuz beş adama bakarak, bir kişi içlerinden öne çıktı. Ve arada on beş metre kala bağırdı:
"Nedir bu beyhude ve aptal çizginiz, aklınızca köyü mü savunursunuz? Biraz aklı olanın önümüzden çekilmesini öneririm. Yoksa hepinizi dağıtacağız, mahvedeceğiz!"
Küstah ses kesildi ve cevap bekledi. Theodor ona istediğini verdi:
"Asıl sen rüzgâr ol git harami! Yoksa burada gördüğün adamlar seninkileri gebertecek ve kafalarını kazıklara geçirecek!"
Lombard keşif grubu reisi ise öfkelenmiş göründü:
"Bu ne cürret! Bayrağı görmedin mi bre deli adam! Lombard'ız biz, en yiğitleri Cermenlerin! Sizin gibi bayraksızlar bize karşı savaşmayı bir yana koy, duramazlar bile! Çekil git adam, son kez uyar..." Sözleri ağzına giren bir yardalık okla kesildi.
Okun şiddetiyle reis daha atından düşmeden, Theodor'un başka bir oku arka planda duran atlılardan birinin kalbinin olması gereken yere girdi. Atlılar olayın şokunu atlatıp da saldırıya geçene kadar bir atlı daha canından olmuştu bile.
Atlılar düzensiz bir şekilde aradaki on beş metreyi geçmeye başlarken Theodor son bir okla bir can daha aldı, ve savaş çığlıklarından birini daha susturdu. Sonrasında ise yayını çaprazlamasına gövdesine astı ve iki kısa kılıcını çıkardı, savunma durumuna getirdi.
Atlılar çizgiye ulaştılar.
Theodor'un başına umarsızca ve yukarıdan aşağıya doğru sallanmış süvari kılıcını kendi kılıçları çapraz konumdayken arada sıkıştırıp yukarı savurdu, sonra tam bir dönüş yaparak atı biçti ve adamın sağ bacağını tam dizle kasığının ortasından kopardı.
Süvariler çizginin içinden geçtiklerinde dokuz acemi öldürmüşlerdi, oysa acemiler sadece üç kişi öldürebilmişlerdi. Yani kalan yirmi altı acemiye karşı kırk üç süvari.
Süvariler ikinci kere çizgiden geçmek üzere çizgiden on beş metre kadar daha uzaklaştılar. Onların arkası dönükken Theodor kılıçlarını yere koydu ve tekrar yayını aldı. Atlılar daha geriye dönemeden bir tane daha indirdi. Atlılar dönüp tekrar çizgiye koşarken bir tane daha.
Sonra yayını asmaya fırsatı olmadan onu da yere bırakıp kılıçlarını tekrar savunma konumuna getirdi. Bir atlı ise ona doğru dört nala gelirken Theodor'un beklemediği şekilde, kılıcıyla değil de kalkanıyla vurunca küçük kılıçlar atın hızıyla gelen tahta kalkanı engelleyemedi ve Theodor yere kapaklandı. Kılıçların keskin olmayan kısımları çarpışmanın şiddetiyle burnuna çarptı, acıyla ve ağzına dökülen çok açık kırmızı renkteki kanla kendine gelip yerden kalkan Theodor yerde fazladan yedi acemi cesedi ve sadece beş Lombard cesedi görünce hayal kırıklığına uğradı. On dokuz acemiye karşı otuz sekiz süvari.
Ya tanrı onlara yardım etmeliydi, ya da onun gibi bir şey. İnsan üstü bir şeyler.
Uzaktan atlılar göründü. Küçük silüetler yaklaştıkça büyüdüler... Zırhsız, çok hafif atlılar. Ellerde kısa kılıçlar ve kalkanlar. İçlerinde bir tanesi çizgi halinde dizilen adamları görünce olsa gerek, pembe bir flamaya işlenmiş aslan motifli küçük bir bayrak çıkardı.
Soysuz Lombard'ların, masum kanıyla koyulaşmış bayrağı.
Küçük bir keşif kolu olmalıydılar zira çok az ve çok hafif zırhlıydılar. Lombardların tarzı bu değildi. İki sıra halinde dizilmiş otuz beş adama bakarak, bir kişi içlerinden öne çıktı. Ve arada on beş metre kala bağırdı:
"Nedir bu beyhude ve aptal çizginiz, aklınızca köyü mü savunursunuz? Biraz aklı olanın önümüzden çekilmesini öneririm. Yoksa hepinizi dağıtacağız, mahvedeceğiz!"
Küstah ses kesildi ve cevap bekledi. Theodor ona istediğini verdi:
"Asıl sen rüzgâr ol git harami! Yoksa burada gördüğün adamlar seninkileri gebertecek ve kafalarını kazıklara geçirecek!"
Lombard keşif grubu reisi ise öfkelenmiş göründü:
"Bu ne cürret! Bayrağı görmedin mi bre deli adam! Lombard'ız biz, en yiğitleri Cermenlerin! Sizin gibi bayraksızlar bize karşı savaşmayı bir yana koy, duramazlar bile! Çekil git adam, son kez uyar..." Sözleri ağzına giren bir yardalık okla kesildi.
Okun şiddetiyle reis daha atından düşmeden, Theodor'un başka bir oku arka planda duran atlılardan birinin kalbinin olması gereken yere girdi. Atlılar olayın şokunu atlatıp da saldırıya geçene kadar bir atlı daha canından olmuştu bile.
Atlılar düzensiz bir şekilde aradaki on beş metreyi geçmeye başlarken Theodor son bir okla bir can daha aldı, ve savaş çığlıklarından birini daha susturdu. Sonrasında ise yayını çaprazlamasına gövdesine astı ve iki kısa kılıcını çıkardı, savunma durumuna getirdi.
Atlılar çizgiye ulaştılar.
Theodor'un başına umarsızca ve yukarıdan aşağıya doğru sallanmış süvari kılıcını kendi kılıçları çapraz konumdayken arada sıkıştırıp yukarı savurdu, sonra tam bir dönüş yaparak atı biçti ve adamın sağ bacağını tam dizle kasığının ortasından kopardı.
Süvariler çizginin içinden geçtiklerinde dokuz acemi öldürmüşlerdi, oysa acemiler sadece üç kişi öldürebilmişlerdi. Yani kalan yirmi altı acemiye karşı kırk üç süvari.
Süvariler ikinci kere çizgiden geçmek üzere çizgiden on beş metre kadar daha uzaklaştılar. Onların arkası dönükken Theodor kılıçlarını yere koydu ve tekrar yayını aldı. Atlılar daha geriye dönemeden bir tane daha indirdi. Atlılar dönüp tekrar çizgiye koşarken bir tane daha.
Sonra yayını asmaya fırsatı olmadan onu da yere bırakıp kılıçlarını tekrar savunma konumuna getirdi. Bir atlı ise ona doğru dört nala gelirken Theodor'un beklemediği şekilde, kılıcıyla değil de kalkanıyla vurunca küçük kılıçlar atın hızıyla gelen tahta kalkanı engelleyemedi ve Theodor yere kapaklandı. Kılıçların keskin olmayan kısımları çarpışmanın şiddetiyle burnuna çarptı, acıyla ve ağzına dökülen çok açık kırmızı renkteki kanla kendine gelip yerden kalkan Theodor yerde fazladan yedi acemi cesedi ve sadece beş Lombard cesedi görünce hayal kırıklığına uğradı. On dokuz acemiye karşı otuz sekiz süvari.
Ya tanrı onlara yardım etmeliydi, ya da onun gibi bir şey. İnsan üstü bir şeyler.
Theodor Leonhard- Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 30/10/10
Konum : Vicus Markomanni
Geri: Gizlenen Prens'in Kanı
Süvari çizgisi tekrar arkasını dönmüşken Theodor yerden yayını tekrar aldı. Henüz arkaları dönükken bir Lombard atlısı daha indirdi. Atlar henüz dönerken bir tane daha, ve onlara dönmüşken bir daha.
Üç Lombard daha inmişti, ancak sadece Theodor'un oklarıyla savaş kazanılamazdı.
Her nefes verişinde burnundan bir kaç kan damlası daha damlıyordu dudaklarının üstüne, o da kendi kanını yalayarak temizliyordu. Yolculuk boyunca biraz uzayan sakalları diline batıyordu, kan tadıyla birleşen bu hissi seviyordu.
Tekrar kılıçlarını çapraz konuma getirerek savunmaya geçti. Süvari takımı otuz beş kişi kalmıştı, on dokuz acemi onlara bu şekilde daha çok dayanamazdı. Çok gitmediği antremanlardan aklında kalmış bir şekil uygulamaya karar verdi.
"Beyler, bir dahaki saldırıya kadar sağ kalacaklar için söylüyorum, bir kutu gibi toplanın, hayatta kalma şansınız daha fazla olur."
Ona doğru gelen kılıç darbesi acemiceydi, yatay duran kılıcı atın hızıyla saplayıp, Theodor'un kafasını ikiye bölmeyi amaçlayan bir darbe. Theodor ise çapraz duran kısa kılıçlarıyla kılıcı yukarı doğru ittirip kendi eğildi ve az önceki gibi kendi etrafında dönerken düşmanın bacağını ve atı biçti. Zira gelen darbeler bu hamleyi en kolay hale getiriyordu. Bu sırada sol tarafından geçerken başka bir askere saldıran süvariyi fark edip, onun hayatını almayı planladı.
Atlı sol yanından geçerken iki kılıcını yukarı kaldırdı ve kendisi de sıçradı. Sonra bir makas gibi iki kılıcını zaten zırhsız adamın göğsüne kapattı, kılıçlar adamı ikiye bölerken at adamın cesedini bir süre taşıdı, sonra iç organları dağılan adamın üst kısmı attan düştü ve at korkuyla koşmaya devam etti.
Yüzündeki Lombard kanını bileklikleriyle silmeye çalışırken Theodor, etrafındaki adamlar kutu şeklinde toplandılar. En önde Albrecht ve kendisi kalmıştı, etrafına bakıp hemen sayabildiği kadar saydı köylüleri, deneyimlilerin hepsi hayattaydı, ancak toplamda on üç acemi kalmıştı. Yayını eline aldı ve bir ok taktı.
Nişan alırken saydığı Lombard'lar yirmi beş kişiydiler, kendinin öldürdüklerinden başka beş adam öldürebilmişti bu adamlar.
Yayıyla arkası dönük Lombardlara bir ok attı ancak isabet bulamadı. Lombardlar yan dönüp onlara gelmeye hazırlanırken attığı oku ise bir Lombard'ın böğrüne saplanarak adamı attan düşürdü. Lombardlar onlara gelirken ise bir süvarinin kafatasını parçaladı.
İki kılıcını tekrar savunma pozisyonuna getirirken Albrecht'e döndü. Sarı sakalları ve bembeyaz yüzü kanla kaplıydı, yüzünde hırslı bir ifadeyle Lombard'lara bakıyordu. Theodor'un ona döndüğünü fark edince o da Theodor'a döndü ve bir ayı gibi böğürdü. Theodor da ona karşılık verdi. Bir anda tüm küçük adam kutusu onlar gibi haykırdı...
Gökyüzü cesur fakat ölen adamların haykırışlarıyla bu küçük savaş meydanından yükselen haykırışları duydu, ve tanrı çocuklarının birbirini kırmasına ağladı... Gökyüzündeki kara bulutlar yağmura dönüştü, tanrının göz yaşları dünyaya bereket verdi...
Üç Lombard daha inmişti, ancak sadece Theodor'un oklarıyla savaş kazanılamazdı.
Her nefes verişinde burnundan bir kaç kan damlası daha damlıyordu dudaklarının üstüne, o da kendi kanını yalayarak temizliyordu. Yolculuk boyunca biraz uzayan sakalları diline batıyordu, kan tadıyla birleşen bu hissi seviyordu.
Tekrar kılıçlarını çapraz konuma getirerek savunmaya geçti. Süvari takımı otuz beş kişi kalmıştı, on dokuz acemi onlara bu şekilde daha çok dayanamazdı. Çok gitmediği antremanlardan aklında kalmış bir şekil uygulamaya karar verdi.
"Beyler, bir dahaki saldırıya kadar sağ kalacaklar için söylüyorum, bir kutu gibi toplanın, hayatta kalma şansınız daha fazla olur."
Ona doğru gelen kılıç darbesi acemiceydi, yatay duran kılıcı atın hızıyla saplayıp, Theodor'un kafasını ikiye bölmeyi amaçlayan bir darbe. Theodor ise çapraz duran kısa kılıçlarıyla kılıcı yukarı doğru ittirip kendi eğildi ve az önceki gibi kendi etrafında dönerken düşmanın bacağını ve atı biçti. Zira gelen darbeler bu hamleyi en kolay hale getiriyordu. Bu sırada sol tarafından geçerken başka bir askere saldıran süvariyi fark edip, onun hayatını almayı planladı.
Atlı sol yanından geçerken iki kılıcını yukarı kaldırdı ve kendisi de sıçradı. Sonra bir makas gibi iki kılıcını zaten zırhsız adamın göğsüne kapattı, kılıçlar adamı ikiye bölerken at adamın cesedini bir süre taşıdı, sonra iç organları dağılan adamın üst kısmı attan düştü ve at korkuyla koşmaya devam etti.
Yüzündeki Lombard kanını bileklikleriyle silmeye çalışırken Theodor, etrafındaki adamlar kutu şeklinde toplandılar. En önde Albrecht ve kendisi kalmıştı, etrafına bakıp hemen sayabildiği kadar saydı köylüleri, deneyimlilerin hepsi hayattaydı, ancak toplamda on üç acemi kalmıştı. Yayını eline aldı ve bir ok taktı.
Nişan alırken saydığı Lombard'lar yirmi beş kişiydiler, kendinin öldürdüklerinden başka beş adam öldürebilmişti bu adamlar.
Yayıyla arkası dönük Lombardlara bir ok attı ancak isabet bulamadı. Lombardlar yan dönüp onlara gelmeye hazırlanırken attığı oku ise bir Lombard'ın böğrüne saplanarak adamı attan düşürdü. Lombardlar onlara gelirken ise bir süvarinin kafatasını parçaladı.
İki kılıcını tekrar savunma pozisyonuna getirirken Albrecht'e döndü. Sarı sakalları ve bembeyaz yüzü kanla kaplıydı, yüzünde hırslı bir ifadeyle Lombard'lara bakıyordu. Theodor'un ona döndüğünü fark edince o da Theodor'a döndü ve bir ayı gibi böğürdü. Theodor da ona karşılık verdi. Bir anda tüm küçük adam kutusu onlar gibi haykırdı...
Gökyüzü cesur fakat ölen adamların haykırışlarıyla bu küçük savaş meydanından yükselen haykırışları duydu, ve tanrı çocuklarının birbirini kırmasına ağladı... Gökyüzündeki kara bulutlar yağmura dönüştü, tanrının göz yaşları dünyaya bereket verdi...
Theodor Leonhard- Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 30/10/10
Konum : Vicus Markomanni
Geri: Gizlenen Prens'in Kanı
Süvari çizgisi tüm hiddetiyle etten kutuya çarptı.
Kutu işe yaramıştı, çarpan hiç bir süvari sağ kalmadı ve piyadelerden sadece biri öldü. Bu yaklaşık altı süvari ediyordu ve gerçekten çok iyi bir rakamdı. Fakat kötü yanı ise şimdiye kadar on can almış Theodor'un okları çabuk toparlanacak ve hemen dönecek süvarilere karşı kullanılamayacaktı, Theodor'un bile elleri o kadar çabuk değildi.
Süvariler şaşkınlıkla duraksadılar, adam kutusu ise onlara doğru döndü. Theodor aklından geçirdi:
"Tanrım, eğer beni duyuyorsan etrafımızı çevirmek akıllarına gelmesin, lütfen..."
Kumandansız, düzensiz bir keşif kolunun bunu hatırlaması çok zordu zaten... Süvariler toplanıp kutuya tekrar saldırdılar.
Albrecht ağır baltasıyla daha bir atlı ona çarpamadan atının kafasını ikiye böldü ve yana çekildi, arkadaki adamların üzerinde düşen parçalanmış atla birlikte yere düşen adamın kafasını kopardı.
Theodor ise ona doğru gelen ata iki kılıcını dik tutarak karşılık verdi, çok da kaslı olmayan kolları dayanamadı ve ciddi şekilde zedelendi. Doğru hamleyi yapamamıştı. Çığlıklar içerisinde yere düştü. Öldüğünü ya da yaralandığını sanmış olmalıydı ki, yüzünden kanlar damlayan Albrecht adını haykırarak yanına çöktü ama kapalı olması gereken mavi gözler ona merakla bakınca kan damlatan yüzünü geri çekerek tekrar pozisyon aldı.
Theodor ise adam kutusunun tam ortasında çömeldi ve kollarını iki yana açtı. Süvari çizgisi tekrar çarptı, ve tekrar... Theodor adam kutusunun dengesini bozuyordu zaman zaman ama, süvariler dönene kadar toparlanıyorlardı.
Durum kötüye gidiyor diye düşünüyordu Theodor, zira etrafındaki kutu bayağı daralmıştı. Fakat sonradan fark etti, Lombardların tümü katledilmişti.
Etrafında yatan adamlara baktı, ruhları vücutlarından vazgeçmiş ve tanrıyı seçmişti... Cam gibi donuk gözler etrafa bakıyordu, parçalanmış insan ve at cesetleri... Çayır kanla sulanmıştı, canlar çekmişti bugün...
Adamları saydı, sadece yedi adam ve Albrecht...
Kanlı bir savaş olmuştu, pahalıya mal olmuştu. Kollarını kullanmadan zorlukla ayağa kalktı, yere çömelmiş ve bir ucunu toprağa sapladığı baltasına elini koymuş, yüzündeki kanları gömleğiyle silmeye çalışan Albrecht'e baktı. O da Theodor'a döndü. "Şimdi?"
Bir yel Theodor'un kollarının acısını ve endişesini ağırlaştırarak arkalarından esip geçti, Batı'ya doğru...
Kutu işe yaramıştı, çarpan hiç bir süvari sağ kalmadı ve piyadelerden sadece biri öldü. Bu yaklaşık altı süvari ediyordu ve gerçekten çok iyi bir rakamdı. Fakat kötü yanı ise şimdiye kadar on can almış Theodor'un okları çabuk toparlanacak ve hemen dönecek süvarilere karşı kullanılamayacaktı, Theodor'un bile elleri o kadar çabuk değildi.
Süvariler şaşkınlıkla duraksadılar, adam kutusu ise onlara doğru döndü. Theodor aklından geçirdi:
"Tanrım, eğer beni duyuyorsan etrafımızı çevirmek akıllarına gelmesin, lütfen..."
Kumandansız, düzensiz bir keşif kolunun bunu hatırlaması çok zordu zaten... Süvariler toplanıp kutuya tekrar saldırdılar.
Albrecht ağır baltasıyla daha bir atlı ona çarpamadan atının kafasını ikiye böldü ve yana çekildi, arkadaki adamların üzerinde düşen parçalanmış atla birlikte yere düşen adamın kafasını kopardı.
Theodor ise ona doğru gelen ata iki kılıcını dik tutarak karşılık verdi, çok da kaslı olmayan kolları dayanamadı ve ciddi şekilde zedelendi. Doğru hamleyi yapamamıştı. Çığlıklar içerisinde yere düştü. Öldüğünü ya da yaralandığını sanmış olmalıydı ki, yüzünden kanlar damlayan Albrecht adını haykırarak yanına çöktü ama kapalı olması gereken mavi gözler ona merakla bakınca kan damlatan yüzünü geri çekerek tekrar pozisyon aldı.
Theodor ise adam kutusunun tam ortasında çömeldi ve kollarını iki yana açtı. Süvari çizgisi tekrar çarptı, ve tekrar... Theodor adam kutusunun dengesini bozuyordu zaman zaman ama, süvariler dönene kadar toparlanıyorlardı.
Durum kötüye gidiyor diye düşünüyordu Theodor, zira etrafındaki kutu bayağı daralmıştı. Fakat sonradan fark etti, Lombardların tümü katledilmişti.
Etrafında yatan adamlara baktı, ruhları vücutlarından vazgeçmiş ve tanrıyı seçmişti... Cam gibi donuk gözler etrafa bakıyordu, parçalanmış insan ve at cesetleri... Çayır kanla sulanmıştı, canlar çekmişti bugün...
Adamları saydı, sadece yedi adam ve Albrecht...
Kanlı bir savaş olmuştu, pahalıya mal olmuştu. Kollarını kullanmadan zorlukla ayağa kalktı, yere çömelmiş ve bir ucunu toprağa sapladığı baltasına elini koymuş, yüzündeki kanları gömleğiyle silmeye çalışan Albrecht'e baktı. O da Theodor'a döndü. "Şimdi?"
Bir yel Theodor'un kollarının acısını ve endişesini ağırlaştırarak arkalarından esip geçti, Batı'ya doğru...
Theodor Leonhard- Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 30/10/10
Konum : Vicus Markomanni
Geri: Gizlenen Prens'in Kanı
"Dönüyoruz kardeşim. Başarısız olduk..." Albrecht şaşkındı. Çelik mavisi gözlerini Theodor'a dikti:
"Na... Nasıl yani? Tüm bunlar... Şimdi hiç bir şey olmamış gibi geri mi döneceğiz!" Yüzü öfkeyle çarpılmıştı. Theodor hazin bir şekilde cevapladı:
"Ne yapabiliriz ki... Venedae'de bize yardım yok. Savaş yaklaşıyor. En azından bu sefer planlara katılmalıyım..."
"Saçmalama!" diye haykırdı Albrecht, "Nasıl yardım yok? Daha onlarca küçük köy var, onların desteğini alabiliriz..." Theodor cevapladı:
"Peki ya zaman, Albrecht. Zamanın da var mı?" Albrecht hayal kırıklığına uğramış gibiydi.
"Madem öyle diyorsun, öyle olsun. Prens Karl'ın öfkesini de sen çekersin, söyleyeyim baştan." Theodor ufak bir gülümsemeyle cevapladı:
"O babaanne kılıklının öfkesini çekmediğim tek bir an bilmiyorum ki zaten..." Theodor arkasını döndüğünde köyün bir kaç deneyimlisinden birini tam karşısında buldu. Aralarında bir kulaç mesafe ancak vardı. Adam incecik, adeta bir kadını andıran sesiyle konuştu:
"Bizi de götürün yiğitler, her nereye giderseniz. Stepleri iyi tanırız, geceleri hiç görünmeyiz. Söylemiştik sizlere, bizler harami idik önceleri. Geceleri az boğaz kesmedik. Şimdi tanrının yarattıkları arasında bizler için bir şey kalmadı, kadınlarımız ve çocuklarımız yoktur, can kardeşlerimizi o aldı. Eğer izin verirseniz size katılalım, zira biz sizlerin kaderini kabul ettik." Theodorun kalbi adama inanmak istiyordu ancak, beyni buna izin vermiyordu. Konuştu:
"Peki nedir sizin derdiniz ey adamlar, bilmediğiniz adamların peşinden gelesiniz? Bizler Burgundluyuz dedik, bilgilerimizden nasıl eminsiniz?" Sesinde şüphe vardı. Ağrısı iyice artan kollarını arkasında asılı duran kılıçlarının kınlarına attı, sanki ellerini arkada birleştirmiş gibi.
"Zırhınızdan anladık. Bağışlayın efendiler, zamanında çok Burgund öldürdük. Zırh demirci Volkard'ın işi, işlemesi. Onun imzası eserlerinden okunur. Sizlerin yiğitliğini savaş alanında gördük, yoksa ne yalan söyleyelim, alacaktık üzerinizde ne varsa."
Cevap tatmin ediciydi. Adam devam etti:
"Ee, efendiler, ne dersiniz? Alır mısınız bu beş yaman adamı yanınıza, ki size eski birliklerini de toplarlar, istediğiniz yardımı az da olsa sağlarlar, eliniz boş dönmezsiniz. Bu diyardan eski çetedeki otuz adam daha bulabilirim. Dediğim gibi, tecrübeliyizdir."
Theodor için bu yetmezdi. Onlara eski haramilerin bağlılık yeminini ettirmeliydi, bu adamların kutsal saydıkları tek şeyi.
"O zaman bana haramilerin bağlılık yeminini edeceksin. Ve arkadaşların da öyle. Yoksa sizlere asla güvenemem. Kendiniz itiraf ettiniz! Bir gece boğazımı kesmeyeceğinizi nereden bilebilirim?"
Bunun üzerine adam arkadaşlarına baktı. Hepsinin onayını aldıktan sonra sol eliyle küçük bir bıçak çıkardı ve diğer elinin ayasına dayadı. Konuşmaya başladı:
"Ben, Landers, burada gördüğüm beş arkadaşım adına, karşımda gördüğüm bu Burgundlu'ya bağlılığımı kanım ve şerefimle sunuyorum." diyerek diz çöktü, ve tek bir kesin hamleyle bıçağı elinin ayasında kaydırdı. Yeminde bir eksiklik yoktu. Beklenti dolu gözler Theodor'a kaydı, Theodor'un gözleri ise Albrecht'inkilere.
Albrecht çatık kaşlarıyla süslenmiş başını evet manasında sallayınca Theodor konuştu:
"Ben, Theodor Lindeharm, bu beş adamın şeref ve kanını şerefim ve kanım sayarak, bağlılıklarını kabul ediyorum." Merasim tamamdı. Adını ise saklamıştı, yürekleri soyguncu bu adamlardan. Onlara tam anlamıyla nasıl güveneceğini düşünürken tekrar konuştu.
"Biz Vicus Markomanni'ye dönüyoruz, cesetleri kaldırmaya çalışın, bedenleri kaldırsanız yeter, bir kaç güne kan izleri de silinir, kimse anlamaz."
Adam cevapladı:
"Peki, Lindeharm, arkanızdan gelir, orada size yetişiriz. Muhtemelen otuz kişilik bir ekip yakalayacağız." Theodor kuşkuyla cevapladı:
"Göreceğiz bakalım, kanınız ve şerefiniz sizin için ne kadar önemliymiş..." Albrecht'e başıyla işaret etti ve ikisi de atlara bindiler. Atının dizginlerini zar zor tutarak Theodor, batıya, Vicus Markomanni'ye doğru ilerlemeye başladı.
-RP SONU-
"Na... Nasıl yani? Tüm bunlar... Şimdi hiç bir şey olmamış gibi geri mi döneceğiz!" Yüzü öfkeyle çarpılmıştı. Theodor hazin bir şekilde cevapladı:
"Ne yapabiliriz ki... Venedae'de bize yardım yok. Savaş yaklaşıyor. En azından bu sefer planlara katılmalıyım..."
"Saçmalama!" diye haykırdı Albrecht, "Nasıl yardım yok? Daha onlarca küçük köy var, onların desteğini alabiliriz..." Theodor cevapladı:
"Peki ya zaman, Albrecht. Zamanın da var mı?" Albrecht hayal kırıklığına uğramış gibiydi.
"Madem öyle diyorsun, öyle olsun. Prens Karl'ın öfkesini de sen çekersin, söyleyeyim baştan." Theodor ufak bir gülümsemeyle cevapladı:
"O babaanne kılıklının öfkesini çekmediğim tek bir an bilmiyorum ki zaten..." Theodor arkasını döndüğünde köyün bir kaç deneyimlisinden birini tam karşısında buldu. Aralarında bir kulaç mesafe ancak vardı. Adam incecik, adeta bir kadını andıran sesiyle konuştu:
"Bizi de götürün yiğitler, her nereye giderseniz. Stepleri iyi tanırız, geceleri hiç görünmeyiz. Söylemiştik sizlere, bizler harami idik önceleri. Geceleri az boğaz kesmedik. Şimdi tanrının yarattıkları arasında bizler için bir şey kalmadı, kadınlarımız ve çocuklarımız yoktur, can kardeşlerimizi o aldı. Eğer izin verirseniz size katılalım, zira biz sizlerin kaderini kabul ettik." Theodorun kalbi adama inanmak istiyordu ancak, beyni buna izin vermiyordu. Konuştu:
"Peki nedir sizin derdiniz ey adamlar, bilmediğiniz adamların peşinden gelesiniz? Bizler Burgundluyuz dedik, bilgilerimizden nasıl eminsiniz?" Sesinde şüphe vardı. Ağrısı iyice artan kollarını arkasında asılı duran kılıçlarının kınlarına attı, sanki ellerini arkada birleştirmiş gibi.
"Zırhınızdan anladık. Bağışlayın efendiler, zamanında çok Burgund öldürdük. Zırh demirci Volkard'ın işi, işlemesi. Onun imzası eserlerinden okunur. Sizlerin yiğitliğini savaş alanında gördük, yoksa ne yalan söyleyelim, alacaktık üzerinizde ne varsa."
Cevap tatmin ediciydi. Adam devam etti:
"Ee, efendiler, ne dersiniz? Alır mısınız bu beş yaman adamı yanınıza, ki size eski birliklerini de toplarlar, istediğiniz yardımı az da olsa sağlarlar, eliniz boş dönmezsiniz. Bu diyardan eski çetedeki otuz adam daha bulabilirim. Dediğim gibi, tecrübeliyizdir."
Theodor için bu yetmezdi. Onlara eski haramilerin bağlılık yeminini ettirmeliydi, bu adamların kutsal saydıkları tek şeyi.
"O zaman bana haramilerin bağlılık yeminini edeceksin. Ve arkadaşların da öyle. Yoksa sizlere asla güvenemem. Kendiniz itiraf ettiniz! Bir gece boğazımı kesmeyeceğinizi nereden bilebilirim?"
Bunun üzerine adam arkadaşlarına baktı. Hepsinin onayını aldıktan sonra sol eliyle küçük bir bıçak çıkardı ve diğer elinin ayasına dayadı. Konuşmaya başladı:
"Ben, Landers, burada gördüğüm beş arkadaşım adına, karşımda gördüğüm bu Burgundlu'ya bağlılığımı kanım ve şerefimle sunuyorum." diyerek diz çöktü, ve tek bir kesin hamleyle bıçağı elinin ayasında kaydırdı. Yeminde bir eksiklik yoktu. Beklenti dolu gözler Theodor'a kaydı, Theodor'un gözleri ise Albrecht'inkilere.
Albrecht çatık kaşlarıyla süslenmiş başını evet manasında sallayınca Theodor konuştu:
"Ben, Theodor Lindeharm, bu beş adamın şeref ve kanını şerefim ve kanım sayarak, bağlılıklarını kabul ediyorum." Merasim tamamdı. Adını ise saklamıştı, yürekleri soyguncu bu adamlardan. Onlara tam anlamıyla nasıl güveneceğini düşünürken tekrar konuştu.
"Biz Vicus Markomanni'ye dönüyoruz, cesetleri kaldırmaya çalışın, bedenleri kaldırsanız yeter, bir kaç güne kan izleri de silinir, kimse anlamaz."
Adam cevapladı:
"Peki, Lindeharm, arkanızdan gelir, orada size yetişiriz. Muhtemelen otuz kişilik bir ekip yakalayacağız." Theodor kuşkuyla cevapladı:
"Göreceğiz bakalım, kanınız ve şerefiniz sizin için ne kadar önemliymiş..." Albrecht'e başıyla işaret etti ve ikisi de atlara bindiler. Atının dizginlerini zar zor tutarak Theodor, batıya, Vicus Markomanni'ye doğru ilerlemeye başladı.
-RP SONU-
Theodor Leonhard- Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 30/10/10
Konum : Vicus Markomanni
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz